Küresel finansallaşmanın ve aşırı serbest kambiyo rejiminin (sermaye hareketleri) bir
sonucu olarak ekonomide, işimiz gücümüz FED’i izlemek oldu. Üretimi, yatırımı, teknolojiyi,
işsizliği unuttuk. Onlar neredeyse konu olmaktan çıktı. Varsa dolar, yoksa faiz,
borsa.
Önceki yazılarımda da
belirttim. Finansallaşmanın en büyük ektisi olan ucuz fonlama döneminin sonuna
gelindi. Şimdi herkes; faizler ne zaman, ne kadar artacak? Merkez bankaları
hangi hızla bilançolarını küçültecekler? Bunları çözmenin derdine düştü.
Sonunda söyleyeceğimi baştan
söyleyeyim: Merak etmeyin merkez
bankalarının eli kolu bağlı. Öyle hızla hareket edebilecek halleri yok.
Önce bir hatırlatma yapayım.
Bankalar kısa vadeli para toplar, pasiflerine koyarlar. Bu fonları uzun vadeli
kredilere, menkul kıymetlere yatırırlar. Para kazanırlar. Ancak bilançonun
aktifi uzun, pasifi kısa vadeli olduğu için, bilançoda vade uyumsuzluğu vardır.
Yöneticiler, (eğer bir de döviz riski
yoksa) bu riski azaltmak için türev ürünleri kullanarak aktifi sigorta (hedge)
ettirirler.
Sektörün bu sorununun farkında
olan merkez bankaları, “finansal istikrarı” sağlamayı öne çıkarırlar. Hatta çoğu zaman enflasyon hedeflemesini
bir kenara koyarak, finansal istikrarı sağlamak için önlem almaya çabalarlar.