Ne diplomasi ne de Ortadoğu uzmanıyım.
Uzun uzun petrol, aşiret, mezhep dengeleri üzerine yazmayı düşünmüyorum.
Ama her duyarlı yurtsever gibi ben de
yaşananları elimden geldiğince yakından izlemeye çalışıyorum. Yerli ve yabancı
medyadan detayları derleyip, bilmecenin parçalarını bir araya getirmeye
çabalıyorum. Bloğun başlığının altındaki özlü sözde de belirttiğim gibi. Yarı
cahilin kör cahilden beter olduğu gereceğini de unutmadan, aşağıdaki tahlili
yapmak istedim.
Uzmanlar, bugün Irak’ta yaşananların
kökeninde 2003 yılından, Saddam’dan sonra kurulan yeni Irak devletinin
sakatlıkları olduğu konusunda hem fikir. Cumhurbaşkanlığı
Kürtlere, başbakanlık Şiilere, meclis başkanlığı Sünnilere verilerek kurulan dengelerin
yıkıldığını söylüyorlar.
Dağıtımda nüfus esas alındı desen değil.
Güç desen hiç değil. Anlaşılan kim emperyalistlere daha çok yalakalık yapıyorsa
o daha iyi makama getirilmiş. Ama sonuç
olarak, aynen I. Dünya Savaşı’ndan sonra yaptıkları gibi bölgeye patlamaya hazır
bomba bırakmışlar.
Orada iş yapanlardan dinlediğim
kadarıyla, Irak’ta devlette yükselmek için iyi eğitim almak, uzman olmak
gerekmiyor diyorlar. Devletin hiçbir kurumunda liyakat diye bir şey kalmamış.
Özellikle Sünniler her alanda dışlanmışlar. Konuyla ilgilenenler, IŞİD’in Musul
ve diğer illerde bu kadar çabuk başarı sağlamasının arkasında yoğun halk
desteği olduğuna dikkat çekiyorlar. Desteğin nedeni de dışlanmışlıkmış.
Bu
bize ders olsun
Biraz
okuyup ve ilgilenirsek, tarih unutulmaz derslerle doludur.
Yaşadıklarımız da, eğer biraz sağlıklı tahlil yapabilirsek, bize inanılmaz ders
niteliğinde.
Öncelikle
devletin laik temelde örgütlenmesinin ne kadar hayati olduğu ortaya çıkıyor.
Libya, Mısır ve şimdi de Irak’ta dine, şeriata, mezheplere dayalı örgütlenmenin
yıkıcılığı bir kez daha yaşanıyor. Bu anlayışla yapılan siyaset de ülkeleri
aynı sonuca götürüyor. Demokrasiyi bir amaç değil dinci devlet kurmanın aracı
gören gerici kafaların ilk yaptıkları şey kendilerinden olmayanların kellesini
kesmek oluyor. Bunu hak görüyorlar, çünkü Allah adına yaptığına inanıyorlar.
İkincisi
devleti etnik yapılara göre örgütlemenin sonucu da ayrılık oluyor.
IŞİD Musul’a girerken Şii ağırlıklı Irak ordusu üniformasını çıkarıp kaçarken, Kürt
peşmerge güçleri de Irak’ın toprak bütünlüğünü hiçe sayarak kendi sınırlarını
koruma gayretine girdiler. Çünkü kendilerini Irak’ın bir parçası olarak
görmüyorlar. Dolayısıyla amaçları ayrı bir devlet kurmak ve bunun için
örgütlenmişler.
Bunlardan
bize nasıl bir ders çıkarılabilir?
İlk
ve tek ders şu: her söylemlerinde bu topraklarda
yaşayanların farklılıklarını öne çıkaranlar, eğer kötü niyetli değillerse, acilen
akıllarını başlarına almalı.
Sıradan bir evlilikte dahi her sabah
kalkıp biz farklıyız dendiğini duydunuz mu? Evet kadın da, erkek te, onlardan
olan çocuklar da farklıdır ayrı birer kişiliktir. Ama bir arada yaşamanın tek
şartı, ortak konulan kurallar çerçevesinde, her bireyin farklı olduğunu kabul
ederek beraber yaşamak olmalıdır.
Kısacası
toplum olarak ortak amaç yaşamak, mutlu olmak ve üretilen refahtan
olabildiğince fazla pay alabilmektir. Bu amaca ulaşmaya çalışırken insanların
dini, mezhebi, etnik kimliği, cinsiyeti ona engel olmamalıdır. Eğitimine,
disiplin anlayışına, çalışmasına, uzmanlığına, ülke sevgisine bakılarak iş
bulabilmelidir. Siyasetçi yalakalığı yaparak, filanca görüşten, mezhepten,
cemaatten olanlar devlette işe alınmasın, atılsın denerek istihdam politikası
belirlenmemelidir.
Unutulmamalıdır ki bu tür yanlışlarda
ısrar edilirse sonucu, bugünkü Mısır, Libya veya Irak’ta yaşananlar olacaktır.
Veya Temelin idam sehpasında son arzusu sorulduğunda söylediği gibi; ülke kaosa
girince “Ha bu bize ders olsun” deriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder