Bana göre yeteri kadar istihdam yaratamayan ekonomiyi, neresinden bakarsanız bakın, başarılı olarak değerlendirmek yanlış. Eğer ülkenin egemenlik sınırları içerisinde yaşayan ve çalışmak isteyen herkese sürekli ve yeterli geliri olan bir işsağlanamıyorsa sorun var demektir. Çünkü, geliri, işi olmayanın aşı olmaz. Aşı olmayanın da mutlu ve sağlıklı bir yaşamı.
Sürekli ve yeterli geliri olan iş denince akla, kamudaki iş olanaklar ve öncelikle sanayi sektörü sonra da hizmet sektöründe çalışan büyük ve kurumsallaşmış şirketler geliyor.
Kısacası yatırım geliyor.
Türkiye’ye baktığımızda, işsizlik yüzde 12’lerin üstüne çıktığına, eğilimin yukarı yönlü olduğunu görüyoruz. O zaman bize acil olarak daha fazla yatırım lazım dersek yanlış olmaz.
Peki istihdam yaratacak yatırımı kim yapacak?
Devlet mi? Eğer kamunun hizmet alanı genişletilemiyorsa yani serbest piyasacı bir yapıdan, kamu müdahalesi ağırlıklı bir ekonomik yapıya geçilmiyorsa, sadece iş olsun diye şişirilen kamu istihdamı, vergi verene yük demektir. Veya gereğinden fazla kamu borçlanması.
Özel sektör mü? Olabilir.
Bir de yabancılar var.
Yeni teknoloji getiren ve istihdam yaratan yabancı yatırımları ülkeye çekmek için uğraş verilmeli. Yabancıya borsa, kamu kâğıdı gibi sıcak para alanlarına yatırım yapmaktan çok fabrika yatırımı ortamı sunulmalı.
Yerli ve/veya yabancı yatırımcının, sıcak paraya yönelmesi sorgulandığı zaman birçok açıklaması olabilir.
Ben yabancılarla iş yapan bir avukat arkadaşımın ilettiği bir bilgiye/yoruma dikkatinizi çekmek istiyorum.
Türkiye’deki yatırım ortamı ve girişim olanakları hakkında yabancılara sunum yapan arkadaşıma cevap veren Avusturyalı bir iş insanı, iki konuya vurgu yapıyor. Genel, her ekonomiyi ilgilendiren bir yorum yapıyor.
Ona göre; bir ekonomi inovasyon (buluş) öncelikli olacaksa, onun tarafından yönlendirilecekse, eğitime ağırlık verilmeli. Karar alıcılar, araştırma/gelişmeyi ve dolayısıyla yeni buluşları öne çıkarmak istiyorlarsa işe eğitimi esas alarak başlamak gerekiyor.Eğitimden kasıt bilime ve teknolojiye öncelik veren eğitim. Ezbere değil bilgiye, düşünmeye, araştırmaya, tartışmaya dayanan eğitim. Mükemmel, dünya ile rekabet edebilen okulların ve üniversitelerin bu yapının olmazsa olmazı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Buna karşılık, eğitim sitemini değiştirmek, okulları ve müfredatı yenilemek kısa vadeli bir iş değil. Onu hemen başlatalım dense bile zaman alır. Ama sonucu beklersek işsizlik artmaya devam eder, bir an önce yatırımlara başlamak gereklidir diye düşünülüyorsa ne yapılabilir?
Avusturyalı iş insanının ona da bir tespiti var.
Ona göre, yatırım odaklı ekonomi için, daha doğrusu yatırım için istikrarlı, öngörülebilir ve bağımsız bir hukuk sistemine ihtiyaç varmış.
Bu saptamadan benim anladığım şu: Uzun vadeli yatırım yapmanın en önemli ön koşullarından birisi; bir iş insanı, mahkemeye işi düştüğünde, sonucu az çok tahmin edemiyorsa, mahkeme hızlı ve bağımsız karar veremiyorsa yatırım yapmak istemez diyor. Diğer bir deyimle, borçluyu değil alacaklıyı koruyan bir yargı sistemiistiyor.
Bunlara bir de siyasi ve jeopolitik riskler gibi anlaşılması ve hesaplanması çok zor konular da eklenirse, o ülkede uzun vadeli, istihdam yaratan yatırım yapmak hiç kolay bir karar değil. Girişimcinin, bunun yerine cepteki sermayeyi borsaya, tahvile yatırıp, oturduğu yerden para kazanmak gibi bir seçeneği olduğunu unutmamak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder