Bloğumun yakında takipçileri aşağıdaki
tablolara aşinadırlar.
Veriler, 2002 yılından bu yana Hazine’nin,
KİT’lerin, reel sektörün iç ve dış borçlarını; belediyelerin sadece bankalara
olan borçlarını, bankaların dış borçlarını ve hanehalkının banklara olan
borçlarını içeriyor.
Böylelikle, yaklaşık olarak, ülkenin
toplam borç yüküne ulaşılmış oluyor.
Sözü uzatmadan tabloları
özetleyeyim.
Tablo 1’de iç ve dış borç ayırımı yer alıyor. Geçen yılın sonunda toplam
borç yükü 5,1 trilyon liranın üstüne çıkmış. İç borçların toplamı 3 trilyon
lirayı geçmiş. Görüldüğü gibi en çok iç borcu olan kesim, reel sektör. Toplam
iç borçların üçte ikisi şirketlere ait.
Dış borçların toplamı da 2 trilyon
lirayı geçmiş. Bu alanda bankalar ve şirketlerin borçları bir birine yakın. Dış
borçların yaklaşık yüzde 80’i özel sektöre ait.
Tablo 1: Toplam borç yükü
Nominal olarak artış gösteren borçlar, reel olarak toplamda sabit kalmış. Reel borç
hesaplanırken borçların milli gelire oranını aldığımızı hatırlarsak, bu olumlu
bir gelişme. Tablo 2’de bu durum çok
açık görülüyor. 2017 sonunda yüzde 138 olan borç/milli gelir (GSYH) oranı, 2018
sonunda da aynı. Değişen bir şey var tabi. Önceki yıl iç borçların milli gelire
oranı yüzde 87’ye yakınken, bu oran 2018 sonunda yüzde 82,8’ düşmüş. Bu
değişimin doğal sonucu olarak Türkiye dış borç yükünü reel olarak büyütmüş.
2017 sonunda yüzde 51 olan dış borç/mili gelir oranı, geçen yılsonunda yüzde 55’i
geçmiş.
Reel olarak dış borcu en fazla artan kesim şirketler. Ardından Hazine geliyor.
Dikkatinizi çekmiştir, bankaların dış borçları reel olarak azalmış.
Tablo 2: Borç yükünün milli gelire oranı
Şimdi aynı verileri yeniden
düzenleyip, kamu/özel ayırımıyla yakından bakalım.
Tablo3 bize bu ayırımın nominal büyüklüklerini veriyor. Geçen yılsonunda
kamunun borç toplamı 1,2 trilyon lirayı aşmış. Artışın çoğu Hazine’den kaynaklanıyor. Bu artış dış borçlar ve kur
artışının sonucu.
Özel sektör borçlarında çoğunluk
şirketlerin (reel sektörün). 2,6 trilyon lirayı aşan şirket borçları, özel
sektör toplamın üçte ikisini geçiyor.
Tablo 3. Borçların kamu özel ayırımı
Yukarıda yaptığımız gibi bu ayırımın
da milli gelire oranına göz atalım.
Tablo 4’ten de görüleceği üzere, önceki yılla karşılattırınca ilginç
bir durum karşımıza çıkıyor. Toplam reel borç yükü aynı kalıyor. Ancak özel sektör borçlarının milli
gelire oranı düşerken, kamu borçlarının milli gelire oranı artıyor. Kamuda artış,
yukarıda da belirttiğim gibi Hazine’nin artan dış borcu ve kur etkisi.
Özel sektörde reel borcu en fazla azalan kesim hanehalkı, yani bizler. Hane halkının
borçlarının milli gelire oranı 2017 sonunda yüzde 16,5 iken 2018 sonunda yüzde
14,5’a düşmüş. Sınırlı bir azalma da bankalarda görülüyor.
Tablo 4: Kamu ve özel sektör borçlarının milli gelire oranı
Bu veriler 2018 büyümesinin ve
içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürün çok güzel özeti. Doğal olarak, sorunların
çözümü için ipuçlarını da veriyor.
Geçen yılki büyüme hızının yavaşlaması,
hanehalkının tüketim harcamalarının azalması ile kamu tüketim harcamalarının
artışıyla açıklanıyor. Yanı sıra, reel sektörün yatırımlarının azaldığı,
stokların eridiği belirtiliyor. Borç alamayanlar harcama azaltırken bulanlar
büyümeye destek vermeye çalışıyor. Alınan borçların maliyetine bakmazsak sorun
yok. Az da olsa büyüdük ya, yeter.
Ama sorunların temeli de çözüm
seçenekleri de burada: Borçlulukta. Çözüm aranırken, özellikle şirketlerin içinde bulunduğu ağır borç yükünün nasıl
azaltılacağına yönelik seçenekler bulunamazsa istenen büyüme oranına ulaşmak
hayal olur.
İşsizlik da artar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder