Bu günlerde telefon
edenler, hatırımı sormadan doların durumunu soruyorlar. Haklı olabilirler.
Çünkü hızlı bir yükseliş sürecinden sonra dolar
kalıcı bir düşüşe mi geçti merak ediyorlar.
Biliyorsunuz geçen yıl
eylül ayında başlayan kurdaki yükseliş,
başta dövizle borçlu olanlar olmak üzere çok geniş kesimleri vurdu. Borçlu şirketler
kambiyo zararlarını bilançolarına nasıl yazacaklarını düşünüyorlar. Geçe
yılın bilançolarını bağlamakla meşgul olan mali müşavirler ve patronlar zor
seçenekler arasından en uygununu seçme savaşı veriyorlar. Bir yandan da gelecekteki
borç taksitlerine hazırlık amacıyla döviz almaya çalışıyorlar. Döviz talepleri
devam ediyor.
Öte yandan kurdaki geçişkenlik ve kış şartlarının
etkisiyle enflasyon canavarı başını kaldırdı. Uzmanlar, geçen yılın düşük
rakamları nedeniyle, şubat ayından sonra enflasyonda çift haneli rakamlara geri
döneceğimizi söylüyorlar.
T.C. Merkez Bankası dövizdeki
gidişi durdurmak için geleneksel olmayan bir yöntem uygulamaya başladı. Dövizin Türkiye’ye dönmesini ve/veya olanın
çıkmamasını sağlamak için faizleri değişik bir yolla artırdı. Geç likidite
penceresini devreye sokarak, uyguladığı faiz koridorunun üst seviyesinin de
üstüne çıktı.
Sonunda yıl başında
yüzde 8,3 civarında olan ortalama fonlama maliyeti yüzde 10,4’e yaklaştı. 200 baz puanlık bu artış dolarcıların
hoşuna gitti ve dışardan tekrar para getirmeye ve/veya paralarını dışarıya
götürmemeye başladılar. Ve bir aralar 3,94 TL ile rekor kıran dolar dün itibariyle
3,70 TL’nin altına kadar indi.
TCMB, dövizde istediğini
elde etmiş oldu.
Ancak burada can alıcı
bir soru ortaya çıkıyor: Bu faiz seviyesi
geçici mi? Yani kısa bir süre sonra faizler düşürülecek mi? Burada “iki ucu
kirli değnek” sorunu bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Önce şunu belirteyim.
Yukarıdaki enflasyon gelişmesine dönelim. Çift haneli enflasyon ortamında,
fiyat istikrarını sağlamayı hedefleyen bir merkez bankasının, değil faizleri
düşürmek, belki de yükseltmesi gerekecek. Nereye kadar soruna teknik hesaplar
yapan uzmanlar çeşitli cevaplar veriyorlar. Hepsi çift haneli rakamlar. Benim
yaklaşımım basit. Bu kadar dolarize olmuş bir ekonomide, yıllık TÜFE
tahmininizin üstüne CDS (kredi temerrüt swabı) oranlarını koyun. CDS oranları
bugünlerde 280 baz puan civarında. Hatırlatayım, bu da olması gereken en düşük düzey.
Ancak bilindiği gibi
bir yandan kur oynaklığını azaltmak diğer yandan enflasyonu dizginlemek kolay
iş değil. Hatta pek mümkün de değil. Sadece birisi ile boğuşmak gerek.
Kısacası, ister enflasyon ister kur oynaklığı hedeflensin,
faizlerin düşmesi, teorik ve piyasa gerçekleri açısından pek mümkün değil.
Ancak Merkez Bankası
uygulamanın geçici olduğunu ısrarla belirtiyor. Çünkü bankaların yükselen faizleri bir süre sonra, önce mevduata sonra
kredilere yansıtmak zorunda kalacaklarını biliyor. Böylesi bir gelişmeyi
hiç istemeyen TCMB, kurdaki hareketin manipülatif olduğunu düşündüğünden yüksek
faizden bir süre sonra dönülebileceğine inanıyor.
İşte sorun da burada. Eğer bir süre sonra
faizler düşürülmeye başlandığında; dünyadaki şaşkın ve gergin ortam düzelmez, bölgedeki
jeopolitik riskler ve terör azalmaz, politik bölünmüşlük bitmez, enflasyon çift
hanede kalır ve başta şirketlerinki olmak üzere döviz talebi kesilmezse,
dövizin tekrar yukarılara döneceğini görebiliriz.
Ama faizler düşmezse
zaten sorunlu olan büyüme, işsizlik ve borç sorunun biraz daha derinleşmesi
olasılığı artar.
Dedim ya, iki ucu
kirli değnek vaziyeti.
SON SÖZ: Kararlar, çok kez saatlerimize
benzerler; hiç birimizinki birbirine uymaz, ama yine de kendimizinkine
güveniriz. (Alexander Pope)
Emisyona başvurulması ciddi likidite sıkıntısı olduğunu gösteriyor.
YanıtlaSilBu kadar olumsuzluğa rağmen reel piyasalar nasıl ayakta durabiliyor? Bankalar ortalama %11 ile borçlanarak nasıl % 9.6 (aylık %0.80) konut kredisi verebiliyor?
YanıtlaSil