T.C.
Merkez Bankası son yılların en büyük faiz artırımını yaparak hepimizi şaşırttı.
Para piyasaları, kararı büyük bir coşkuyla karşıladı. Bazıları öyle ileri gitti
ki, artık sorun kalmadı demeye başladılar.
Oysa ekonomide yaşanan bir kur krizi
değil. Yani sorun Merkez Bankasının
çözebileceği bir dert değil. Sorun
yüksek dış borç ve ekonominin aşırı dolarize olması. Dış borcun büyüğü de
özel sektöre ait. Mart 2018 verilerine göre 467 milyar dolarlık dış borç
stokunun yüzde 70’i (325 milyar doları) özel sektörün ödemesi gereken miktar.
Dünyada
döviz bolken alınmasına izin verilen borçların geri ödenme zamanı geldi. Borç verenler, reel sektör şirketlerinin
nereden döviz bulunacağını ve borçlarını nasıl ödeyeceklerini merak ediyorlar.
Yeteri kadar döviz rezervi var mı? Cari açık ne durumda? Ekonomi yeteri kadar büyümezse, şirketler nasıl satış yapıp borç
ödeyecekler? Hadi TL buldular, dünyada döviz azalıyor, eskisi kadar kolay
dolar, Euro bulabilecekler mi?
Kreditörler
bu ve benzeri sorulara cevap ararlarken, jeopolitik riskler, iç politika
yanlışları ve “yalama saçlı” Trump nedeniyle hızla yükselen döviz kurunun,
döviz borçluları üzerinde yaratacağı tahribat nedeniyle paniklemeye başladılar.
Yükselişi durdurması için TCMB’den medet umdular. Ama gerekli karar zamanında alınamadı. Ağustos başında 4,90 TL’lerde olan dolar kuru 7 TL’lere kadar çıktı. Karar
sonrası 6,1 TL’ye yaklaştı. Karar geç alınınca, bunca faiz yükseltilmesine
rağmen kur eski yerine dönmedi.
Dönmedi ama faizler yukarı çıkmış
oldu.
Merkez Bankası böylesi agresif bir kararla, dış borcu olanlara yardımcı oldu diyebiliriz. Eğer kurlar bu seviyede kalırsa, dövizli borçların TL karşılığının daha fazla büyümesi şimdilik durdu.
Peki, TL borcu olanların durumu ne
olacak?
Döviz borcu olanlara yardımcı olalım derken,
yükü TL borcu olanların sırtına mı atacağız?
Hafta başında kredi faizlerinin yüzde 30-35’ler düzeyinde seyrettiği biliniyor.
TCMB’nin %6,25’lik bir politika faizi artışı, TL kredi faizlerini %40’ların
üstüne atabilir.
Gelin
kredi büyüklüklerine yakında bakarak
fikir yürütelim. Haziran 2018 sonu itibariyle bankaların şirketlere verdiği
TL kredilerin toplamı 970 milyar TL, dövizli kredilerin toplamı ise 840 milyar TL.
Şirketlerin bir de dışarıdan aldıkları dövizli krediler var. Onların toplamı da
800 milyar TL. Bu rakamlara, hanehalkının 543 milyar liralık borçlarını da
eklemek gerek. O zaman şirketlerin ve
ailelerin TL borçlarının toplamı 1,5 trilyon lirayı geçiyor.
TCMB’nin
“beğenilen” kararına bu açıdan bakınca iş biraz değişiyor. Evet, TL borçların
bir kısmı sabit faizli. Değişen faizlerden etkilenmeyecekler. Ama özellikle, kısa vadeli kredilerle
çalışan esnaf ve KOBİ’ler ile kredi kartı borcunun minimumunu ödeyen ailelerin son
faiz artışından etkilenmesi kaçınılmaz.
Bu
arada belediye seçimleri de yaklaşıyor. Geniş bir seçmen kitlesinin canını yakması
olası bu kararın sorumluluğunu TCMB’nin üstüne atmak çok yanlış bir tavır olur.
Çünkü şirketlerin ve ailelerin bunca borcun içine girmelerinin nedeni Merkez
Bankası değil.
Ayrıca
agresif faiz artışı da kalıcı bir çözüm değil. Sadece karar alıcılara bir zaman
kazandıracak. Alınacak kararların nasıl olması gerektiğini önceki yazılarımda
defalarca yazdım. Örneğin OVP, makro büyüklük rakamları bir ay sonra değişecek
bir doküman olmamalı. Gerçekçi, reel sektörün
ve hanehalkının borç geri ödemesini sağlayacak yeni ekonomik büyüme modelinin nasıl
olacağını açıklayan, teknik içeriği doyurucu ve kapsamlı bir belge olmalı.
Olmazsa,
nasıl derin bir kriz yaşayacağımızı hep berber göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder