Ocak-Nisan ödemeler dengesi
verileri piyasalarda olumlu karşılandı. Cari açık geçen yılın aynı dönemine
göre 4 milyar dolar kadar azalmıştı. Bir anlamda ülkenin döviz gereksinimi
düşüyor demekti.
Oysa ödemeler dengesi
bilançosunu biraz değiştirip, ülkenin döviz finansman ihtiyacı ve finansman
kaynakları açısından bakınca durum biraz farklı görünüyor.
Cari açık ile borç senedi ve kredi geri ödemelerinden oluşan
döviz finansman ihtiyacı, yılın ilk dört ayında 26,7 milyar dolar olmuş. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 29,6 milyar dolarmış. Azalış var.
Buna karşılık, borç senedi ve kredi geri ödeme rakamlarında durum çok farklı. Geçen
yılın ilk dört ayında 13 milyar dolar olan bu kalem, bu yıl 15 milyar doları
geçmiş. Artış var. Hükümet ve reel sektörün dış
borç geri ödemlerinde hemen hemen artış yok gibi. Buna karşılık bankaların dış borç geri ödemeleri geçen yıla oranla 4
milyar daha fazla.
O zaman bir saptama yapmakta
yarar var. Durup durup 2001 Krizine atıfta bulunup, kamunun dış borcu yok
korkmayın söyleminden vaz geçmek lazım. Ülkenin döviz ihtiyacı sadece kamudan
gelmiyor. Bir de ekonomide ondan daha büyük yer tutan özel sektör var.
Gelin özel sektörün dış borç
rakamlarına biraz daha yakından bakalım.
Aşağıdaki grafikte bizim gibi gelişmek olan ekonomilerdeki
özel sektörün dövizle aldıkları borçlar gösteriliyor. Eylül 2015 itibariyle özel sektörün dış borçlarının milli
gelire oranı kırmızı çizgiyle gösteriliyor. Grafikte yer alan çubuklarda,
2008-Eylül 2015 arasındaki dönemde özel sektörün dış borçlarının milli gelire
oranındaki değişim yer alıyor. Diğer bir deyimle, son küresel krizden sonra
bollaşan dövizin bir kısmının nerelere gittiği görülüyor.
Grafikte yer alan ülkeler
arasında, her iki kategoride de ikinci sırada yer alıyoruz. Yani yaklaşık yedi yıllık dönemde özel sektör o
kadar çok döviz borcu almış ki, değişim 16 puan, bir mislinden çok artarak
milli gelirin yüzde 33’üne ulaşmış.
Görüldüğü gibi, Arjantin, Filipinler,
Romanya, İsrail, Macaristan ve G. Kore özel sektörün dış borçlarını reel olarak
azaltmışlar. Artışta bizi geçen tek ülke Şili.
Bunca dövizle borçlanmanın
sonucu olarak, geri ödemelerin döviz dengesine baskı yaratması gayet normal.
Baskının krize dönüşmemesi için borç alan şirketlerin döviz
gelirlerinde sorun olmaması lazım. Yani
krediler ihracat yapana, turizmcilere ve dışarıda iş yapan müteahhitlere
verildiyse, bir yere kadar, sorun yok.
Ancak, konut yapan inşaatçıya,
otelini kapatmak durumunda olan turizmciye, savaş nedeniyle komşuya ihracat
yapamayan ihracatçıya verilen kredilerde tahsilat sorunu olursa ne olacak? Borç
veren banka olan dış kredisini ödeyebilmek için yeniden dövizli kredi almak
durumunda mı kalacak?
Bunlar içerideki talep yanlı sıkıntılar.
Bir de işin dünyadan kaynaklanan arz yanlı dertler var. Yok FED faiz yükseltir
mi? Acaba AMB Avrupa’daki bankacılık krizine nasıl çözüm bulur vb.?
Anlayacağınız artık dövizle bu
kadar rahat işlem yapmanın gereğini acilen düşünmek ve karar vermek zamanı
geldi de geçiyor. Döviz geliri olan
şirketler ile sanayi sektöründe ithal ikameci üretim yapan işletmeler ve yatırımlar
dışında dövizle borçlanmanın zorlaştırılması yapısal reformların en
önemlilerinden birisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder