Dünkü Financial Times’ta bir
haber vardı. Çin’de tefeciler, borç verdikleri öğrenci kızlardan, kimlikleriyle
çekilmiş çıplak fotoğraflarını teminat olarak alıyorlarmış.
Habere göre, finansal sistemin
demokratikleşmesinden (!?) sonra gölge bankacılık sistemi çok yaygınlaşmış. Hatta
bu alandaki borç talebi o kadar artmış ki faizler yüzde 30’ları görmüş.
Güney Çin’deki Guangdong şehrinde, kız öğrenciler
kendilerinden kimlikli çıplak fotoğraf isteyenleri şikâyet etmişler. Şikâyet
nedeni, internet üzerinden işlem yapan tefecilerin, borçların ödememesi
durumunda, çıplak fotoğrafları ailelere gösterecekleri ve/veya internette
yayılacakları yönünde şantaj yapmaya başlamaları.
İşlemler yasal olmadığı için, doğal
olarak polis yapabileceği bir şey olmadığını söylüyormuş.
Bu olayın magazin ve polisiye
yanı.
Bir de ekonomik, siyasi yanı
var.
Peki, bir zamanların fakirliği, sömürüyü yok edeceğini iddia
eden komünist Çin’i nasıl bu hale geldi?
Soruya cevap vermek çok kolay
değil. Zaten bu köşenin amacı bu tür tahlilleri yapmak değil. Ancak diğer bir
bakış açısıyla da, belki de öyle derin ekonomik tahlillere gerek de yok.
Çok bildiğimiz bir hikâye. Değişim
1990 yılların öncesinde başladı. Sovyetlerin çöküşünden sonra hızlandı. İhracata
dayalı büyüme modeli ile yabancı, özellikle ABD sermayesi davet edildi. Çin
üretti, AB/D ithal etti, tüketti.
2008 Küresel Krizinden sonra sanayileşmiş batı
eskisi kadar tüketemez oldu, dengeler değişti. İşler tersine döndü. İhracat yerine
iç tüketime dayalı modele dönüş denenmeye başlandı. Bunun için yapılması
gereken ilk şey iç talep yaratmaktı. Ama çalışanların ücretleri düşük ve dolayısıyla
harcanacak para olmayınca kimse mal ve hizmet satın alamıyordu.
O zaman hikâyenin “borç alın
harcayın” kısmına geçildi. Önce bankalardan borç alındı. Geri ödenebildiği
sürece sorun olmadı.
Ama dünyada ve Çin’de büyüme tökezlemeye başladı. Her büyüyemeyen
ekonomide olduğu gibi işsiz, göçmen işçi, öğrenciyseniz veya bankalar sizi kara
listeye almışsa, kısacası güvenilir bir kredi müşterisi değilseniz işiniz zor. O
zaman, tüketebilmek veya alışkınlıklarınızı sürdürebilmek için yapabileceğiniz
çok şey kalmamıştır. Yaşayabilmek için, internette faaliyet gösteren modern
tefecilerin eline düşmeniz kaçınılmaz olacaktır.
Blogun girişine “Borç alan emir alır” özdeyişini
koyarken, acaba daha iyi bir şey bulamaz mıyım diye çok düşünmüştüm.
Sonunda artık sadece emir alınmadığını anladım.
Borç alan ülke, şirket veya
kişi, aldığı parayı gelir artırıcı bir şekilde kullanmıyorsa geri ödeme zamanı
gelince dertler artıyor. Riskler büyüyor. Yeni borç alınacağı zaman, yeni kredi
eskisine oranla daha pahalılaşıyor. Borçlular içinden çıkılması zor bir sarmala
giriliyor. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi bir yerden sonra insanların çıplak
fotoğraflarını vererek borç alabiliyorlar.
Bu örnek aşırı borçlu ülkeler
için, Osmanlı örneğinde olduğu gibi, memleket toprağını kaybetmeye kadar
gidebiliyor.
Sevgili Hakan meseleleri çok yalın bir biçimde anlatıyorsun. Tebrik ederim. Borç için çok kısa bir tamamlayıcı cümle de ben ilave edeyim iznin olursa. Borç bizde genellikle kredi ile ilişkilendirilerek pür iktisadi anlamda ele alınıyor ve sol iktisatçılar dahi borcu, ekonomik kriz-finansal kriz bağlantısı içinde analiz ediyorlar. Bunalara itirazım yok. Ama borcun bir de başka bir işlevi var: Toplumun, özellikle de emekçilerin ekonomik ve politik yönden denetlenmesinin, belli bir yön içinde tutulmasının da bir aracı olarak işlev görüyor borç. Uluslararası düzeyde emperyalist sistemin AGÜ'leri kontrolü, içerde ise devlein/hükümetin ve sermayenin halkı kontrolü. Bu bir çok kez şirketlerin konrtolü biçiminde de görülüyor. Selam ve sevgilerimle...
YanıtlaSil