Ekonomik
dengeleri açıklarken sıklıkla vurgu yapılan mali disiplinin en önemli
göstergelerinden birisi Hazine nakit dengesidir. Önemi devletin yeni
borçlanmasının arkasındaki temel etken olmasıdır.
Son
açıklanan veriler devletin nakit dengesi rakamları mali disiplinden uzaklaşmaya
başladığını gösteriyor. Bu bağlamda hazırlanan aşağıdaki tablo, 2007-2017 arasındaki dönem için Hazine nakit
dengesini içeriyor.
Görüldüğü
gibi, 2017 yılında nakit gelirler 624
milyar liraya yaklaşmış. Önceki yıla göre yüzde 16 artmış. Bu rakamı değerlendirmek
için yıllık enflasyon ve büyüme oranlarını hatırlamakta yarar var. Geçen yıl
TÜFE yüzde 12 idi. Büyüme oranı henüz belli değil. Kimi yüzde 5, kimi yüzde 7
diyor. Biz ihtiyatlı davranıp küçük rakamı alalım. Bu durumda enflasyon ve büyüme toplamı yüzde 17 olur. Anlayacağınız nakit
gelirler nominal olarak büyümüş, reel bir gelir artışı olmamış.
Buna
karşılık nakit faiz dışı harcamalar 697
milyar lirayı geçmiş. Buradaki artış yüzde 18. Yani devlet ayağını
yorganına göre uzatmamış gelirinden daha fazlasını harcamış. Burada da
enflasyon ve büyüme oranlarıyla bir hesap yaparsak, nakit harcamalarda reel artış olduğunu görürüz.
Gelin
yıllık verilerle değil, orta vadeli
gelişmelere bakarak bir değerlendirme yapalım. Tablodaki 10 yıllık
dönemdeki değişimlere bakalım. Nakit gelirlerdeki
ortalama artış oranı yaklaşık yüzde 7. Oysa faiz dışı harcamalardaki artış
yaklaşık olarak yüzde 16. İki katından fazla. Diğer bir deyimle
gelirlerdeki artış hızı, harcamalardakinin yarısından az.
İşte
üzerinde durulması gereken nokta tam da burası.
2008-9 Küresel Krizinden sonraki
dönemde bütçenin dengeleri değişti. Nakit açıklar büyümeye başladı. Bunun doğal
sonucu olarak borçlanma da arttı. Tablonun borçlanma (net) sırsındaki rakamlara dikkat
edin. Hazine Krizin en ağır olduğu
dönemde 53,8 milyar lira yeni borç almış. Buna
karşılık 2017’deki net borçlanma 78,4 milyar lira.
Borçlanmada
üzerinde durulması gereken bir gelişme
dış borca verilen ağırlık. Önceki yıllarda genellikle dış borç almayı
sevmeyen, ödemeye, kur riskini azaltmaya çabalayan Hazine bu görüşünden vaz
geçmiş gibi görünüyor. Geçen yıl 12,4 milyar lira net dış borç almış. Küresel
Kriz yıllarında bile sadece 3-4 milyar lira kadar net dış borçlanıcı olan
Hazine’nin bu tavrı önemli. Öte yandan bugün yaptığı tahvil ihracı açıklaması, bu
yılın ilk günlerinde dış piyasalardan borçlanmak istediğini gösteriyor. Eğer bu
tavrını yıl içinde de devam ettirirse, önceki yıllardan farklı olarak içeriden
borçlanmaya verdiği önceliği, az da olsa, değiştireceği anlaşılıyor.
Öte
yandan, her geçen yıl biraz daha bozulan
gelir dağılımını önemli ölçüde etkileyen harcamalardan olan faiz harcamaları da
zirve yapmış. Yıllık toplam faiz ödemesinde en üst sınır olan 2009
Krizindeki 52,5 milyar liralık sınır, geçen yıl 55,5 milyar lirayla aşılmış.
Anlaşılan önceden alınan borçların faizleri artık bütçeye baskı yapmaya
başlamış.
Hazine’nin
bu kadar fazla borç almasının bir nedeni kasada para tutmak istemesi. Diğer bir
nedeni de Aralık’ta aylık harcama
rekorunun kırılması. Geçen yılın son ayında, 76,2 milyar lira faiz dışı,
1,7 milyar lira faiz olmak üzere yaklaşık 78 milyar liralık nakit harcama
yapılmış. Tek bir ayda bu kadar para piyasaya çıktığına göre, devlet bekleyen,
gecikmiş ödemeleri yapmış gibi görünüyor.
Görünen
o ki; yaklaşan seçimler öncesinde, yüksek ekonomik büyüme için bütçe açığını, cari
açığı, KGF destekli kredileri, özetle genel olarak borçları artıran bir denklem
öne çıkıyor. Umarım zaten aşırı borçlu olan ekonomi yeni borçların baskısına seçimlere
kadar dayanabilir.
Tablo: Yıllık
Hazine nakit dengesi ve borçlanma rakamları (Milyar TL)
Kaynak: Hazine
Müsteşarlığı
Akbabalar bizi ham yapacaklar hocam.
YanıtlaSilHocam öncelikle blog hayırlı olsun. Bir sorum olacak müsaadenizle. Eski bir üst düzey bürokrat olarak siyasilerin sürekli olarak "Türkiye yüzde 7'nin üzerinde büyüyecek" gibi rakam vererek ve kesin ifadelerle konuşmasının TUİK üzerinde baskı oluşturabileceğini düşünüyor musunuz? 90lı ve 2000li yılların başında da siyasiler büyüme ile ilgili olarak bu şekilde beyanda bulunurlar mıydı? Teşekkürler.
YanıtlaSilBÜYÜME HEDEFİ SİYASİLER İÇİNDİR. TÜİK OLANI HESAPLAR. BAĞIMSIZ BİR KURUM OLARAK BASKI OLMAMASI ÖNEMLİDİR. AYRICA ULUSLARARASI KURULUŞLAR ZAMAN ZAMAN VERİ STANDARTLARINI VE KALİTESİNİ DENETLERLER. EN UFAK BİR ŞÜPHE OLUŞURSA ETKİSİ BÜYÜK OLUR.
YanıtlaSilSİYASETÇİNİN ESKİSİ YENİ NASIL OLUR BİLMİYORUM. AMA SİYASET YAPMA BİÇİMİNİN AYNI OLDUĞUNU BİLİYORUM.
hocam konuyla alakası olmasa da eski yazılarınızı okurken bir şey aklıma takıldı.iktisatta içsel faiz dışsal faiz meselesi vardır bildiğiniz üzere.Şuan için TR'de içsel faiz görüşü geçerlidir diyebilir miyiz?Piyasada faizi belirleyen en önemli aktör kimdir?mb mi yoksa bankalar mı?ekonomideki aktörlere faizi belirlemedeki etkisi açısından kabaca bir oran belirleyebilir misiniz?
YanıtlaSilyazılarınız için çok teşekkürler bu arada.
İÇ FAİZLER İLE DÜNYADAKİ FAİZLERİN KARŞILIKLI ETKİLENMESİ BİR KURALDIR. BİZİM GİBİ DIŞ KAYNAKLARA BAĞIMLI ÜLKELERDE, DOLARİZE OLMUŞ PİYASALARDA DOLAR/EURO FAİZLERİ BELİRGİN BİR ÜSTÜNLÜĞE/ETKİYE SAHİPTİR.
Silhocam bu durum erken seçimi gündeme getirir mi? Bir an önce seçim ekonomisinin bırakılıp kemer sıkma politikasına başlanması için.
YanıtlaSilEKONOMİK KONJONKTÜR ERKEN SEÇİME UYGUN DEĞİL. AMA SİYASETÇİLERİN ÖNCELİĞİ FARKLI OLDUĞU İÇİN BU YIL SEÇİM OLUR MU BİLEMEM.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil