2018 Bütçesi yarın TBMM’ye
sunulacak. Detay bilgilere ulaşınca görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Bugün OVP ve Orta Vadeli Mali Plan’dan yola
çıkarak, bana göre çok önemli bir konuda, faiz harcamaları hakkında yazmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bütçedeki her vergi ve harcama kalemi bir
politik tercihtir. Bu nedenle bütçeler hükümetlerin en önemli siyasi
metinleridir.
Kimden vergi alınıyor? Eğer
toplanan gelirlerin çoğunluğu KDV, ÖTV, MTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyorsa
dar ve sabit gelirli çoğunluktan gelir toplanıyor.
Ancak eğer bütçenin harcama
kısmında giderlerin çoğu üretimi destekleyen yatırımlar ile sosyal transferlere
yapılıyorsa o zaman bir dengeleme politikası izlendiği söylenebilir. Yani bir
yandan vergi alırken diğer yandan alt gelir gruplarına sosyal transfer
yapılarak yükler azaltılıyorsa doğru bir politika izleniyor denebilir.
Buna karşılık açık veriliyor ve
borçlanma yapılıyorsa başka bir etkisi oluşuyor. Kamu borçlanmasının çeşitli ekonomik ve sosyal etkileri var. En
önemlisi ekonomideki gelir dağılımını değiştirmesidir. Devlet gelir ve
giderini denkleştirmediği için içeriden ve dışarıdan borç alıyor. Borcun
karşılığı faiz ödüyor. Doğal olarak kimden borç alıyorsa ona faiz transferi
yapıyor.
Bu bağlamda gelirler ile
harcama kalemleri arasında çeşitli ilişkiler kurularak bütçenin yapısını tahlil
etmek mümkün.
Örneğin, yatırım harcamaları ile faizler bu yöntemlerden birisi olabilir. Özellikle
üretimi destekleyen yatırımlar, istihdama ve büyümeye katkı sağladığı için sonucu
pozitif olan harcamalardır. Ne kadar çok olur ve nitelik olarak iyi seçilirse o
kadar ekonomik kalkınmaya katkısı olur.
Buna karşılık faiz harcamaları tam tersi etki yaratır.
En büyük etkilerinden birisi gelir
dağılımını üst gelir grupları lehine bozmasıdır. Hazine borçlanmak için
piyasaya çıktığında (özellikle iç piyasaya) bankalar ellerindeki mevduatı
ve/veya aldıkları diğer borçları kaynak olarak kullanırlar. Mevduat sahipleri,
çoğunlukla birikim yapabilecek kadar geliri olanlardır. Hazine, onlardan
bankalar aracılığıyla aldığı paraya faiz ödeyerek, gelirlerinin biraz daha artmasına
katkı yapmaktadır.
Burada üzerinde durulması
gereken husus kamunun faiz ödemek için kaynağı nereden bulduğudur. Yani diğer
harcamaları mı kısıyor yoksa gelirlerin bir kısmını mı kullanıyor? Veya yeniden
borç alarak mı borcunu ödüyor? Soruların cevabı, bütçe harcamalarının önemli
bir bölümü üst gelir gruplarına transfer edilmesi gerçeğini değiştirmez. Sonunda gelir dağılımı bozulur. Ama
bozulmanın derecesi değişir. Hangi cevap faizleri yükseltiyorsa onun bozucu
etkisi daha fazladır.
Örneği biraz daha açmak için
aşağıdaki grafiği hazırladım. Grafikte
2002-2020 yılları arasındaki merkezi bütçe faiz harcamaları görülüyor. 2003
sonrasında azalan faiz harcamaları 2009 sonrası biraz artmış. Ardından 2016’ya kadar çok değişmemiş. Ancak sonrasında oldukça hızlı bir artış
görülüyor.
Bu artışın gelir dağılımını
bozucu etkisi bir yana, bütçe yatırımları ile bir karşılaştırma yapınca resim
biraz daha netleşiyor. 2002 – 2020
yılları arasında toplam faiz harcaması 1 trilyon 63 milyar liraya ulaşırken
merkezi bütçe yatırım harcamaları 703 milyar lirada kalıyor.
18 yıllık sürede, işsizler için yapılan yatırım harcaması,
parası olanlara yapılan transferlerin yüzde 66’sı kadar. Uzun dönemli ele
alınca, veriler kamunun yaptığı yatırımdan çok faiz ödediğini; dikkatli bir yorumla, bütçenin istihdam
yaratmaya çok yatkın olmadığını gösteriyor.
Nedense çoğunluk ta bundan memnun oluyor!
Kaynak: Muhasebat Genel Müdürlüğü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder