29 Mayıs 2014

Faiz tartışmasında İngiltere örneği

Sayın Başbakan, TC Merkez Bankası’nın faiz kararlarını beğenmediğini artık daha açık bir biçimde ifade etmeye başladı.

Piyasa oyuncularının büyük çoğunluğu bu tartışmayı bir seçim söylemi olarak algılamayı tercih etti. Kısmen haklılar. Çünkü aksini, açıklamaların Merkez Bankası’na müdahale anlamına geldiğini kabul etseler ellerindeki TL varlıklardan çıkmaları gerekecek. Zaten diken üstünde olan çarşı tamamen karışacak.

Piyasayı oyuncularına bırakıp biz işin ekonomi politiğine bakalım.


Bağımsız para politikası kurulunu ilk kuranlardan birisi İngilizlerdir. Mayıs 1997 seçimlerinden sadece 5 gün sonra 6 Mayıs 1997 tarihinde, zamanın Hazine Bakanı Gordon Brown kısa vadeli faizleri belirleme yetkisinin Hazine’den alınıp İngiliz Merkez Bankası’na (Bank of England) devredildiğini açıkladı.

Ben o yıllarda kamuda çalışıyordum ve TC Londra Büyükelçiliği’nde Hazine Müsteşarlığı’nı temsilen Ekonomi Başmüşaviriydim. Bu değişim öncelikle bürokratik bir tepkiyle ilgimi çekmişti. Hazinenin bir yetkisi nasıl olur da merkez bankasına verilirdi? Nedenlerini anlamaya çalıştım. Anlamam önemliydi çünkü bir kurum çok önemli bir yetkisini gücünü devrediyordu. Bu bizim bürokrasi geleneğimizde sık görülen bir durum değildi.

Olayı anlamama, bir anlamda İngiliz Muhafazakar Partisi’nin Gölge Hazine Bakanı yardım etti. Yaptığı açıklamayla, Kraliçe’nin Hazine’sinin çok önemli ve tarihi bir yetkisinin merkez bankasına devredilmesine karşı çıktı. İngiltere’de Hazine’nin Kraliyet adına yetki kullandığını hatırlattı.

Siyasetçilerin miyopluğu

Gordon Brown’ın bu eleştiriye verdiği tarihi cevabı hiç unutamam.

Brown önce siyasetçilerin dört yıllığına seçildiğini hatırlattı. Ve ekledi, ne kadar uzun vadeli bakış açısına sahip olurlarsa olsunlar, özellikle ekonomik kararlarda kısa vadeli bakış açısına sahip olabileceklerine vurgu yaptı. Özellikle seçimler yaklaştıkça daha da miyoplaştıklarını belitti. Halbuki ekonominin, özellikle de enflasyonla mücadelenin, uzun vadeli bir bakış açısı gerektirdiğinin üzerinde durdu ve faizleri belirleme işinin bağımsız uzmanlara bırakılmasının daha doğru olacağını savundu.

Böylelikle politikacılar,  bir anlamda, ellerindeki yetkiden ülkenin uzun vadeli çıkarı için vaz geçiyorlardı. “Davul kimde tokmak kimde”, “seçilmişler – atanmışlar”  gibi anlamsız bir tartışmalar yapmıyorlardı. Bir İşçi Partisi yetkilisinin dediği gibi, her vatandaş en az kendileri kadar Britanya’yı seviyordu.

Şeffaflık ve hesap verme

Ama yetki devri sırasında, siyasi olarak iki konu üzerinde çok durulduğunu hatırlıyorum. Politikacılar her dört yılda bir sandığa gidip halka hesap verirken, seçilmiş para politikası üyelerinin nasıl denetleneceği tartışıldı.

Her zaman kural koyma ve yeni kurumlar kurma konusunda usta olan İngilizler burada da yeteneklerini gösterdiler. Hemen şeffaflık ve hesap verme ilkelerini gündeme getirdiler. Enflasyon hedefi tutturulamazsa neler olacağını açıkça ortaya koydular. Aslında bu hareketle politikacılar bir yerde, kendilerini kurtarmış oldular. Eski sistemde enflasyon hedefi tutmayınca sorumlu olan ve istifa etmesi gereken Hazine Bakanı yerine şimdi bürokratlar yerlerinden olacaktı. Diğer bir deyimle, siyaset kurumunun ve siyasetçilerin yıpranmasının önüne geçilmiş oldu.


Bizdeki tartışmalara bu açıdan bakınca durum anlaşılmaz hale gelebilir. Belki bazılarını “Ama orası İngiltere” diyebilir. Evet burası Türkiye. O zaman bu farkları şimdi değil, böylesi kurumları gelişmiş ekonomilerden kopyalarken düşünelim. Yoksa işimiz geldiğinde modern kurumların şekil olarak benzerlerini kurmak kolay. Zor olanı  işleyiş ve kurallarıyla kurumlara sahip çıkmak ve yaşatabilmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder