7 Şubat 2017

Varlık Fonu mu denetimsiz Hazine mi?

Kusura bakmayın. Bugün yazım biraz uzun olacak.

Dünden beri Varlık Fonu hakkında yazılar yorumlar uçuşuyor. Mahfi Eğilmez[i]’in yazdıkları gibi doyurucu olanları ufkumuzu açıyor. Bu bağlamda pek söylenmeyen, yazılmayan kalmadı ama ben birkaç konuya, önemi nedeniyle, değinmeden geçemeyeceğim.

TVF aslında bir varlık fonu değil. Çünkü dünyada varlık fonları ya bütçe fazlaları ya petrol gibi petrol, altın gibi doğal kaynak gelirleri ya da kamu çalışanlarının bireysel emeklilik fonlarının paralarını kaynak olarak kullanırlar. Eğer İşsizlik Fonunun paraları ile Bireysel Emeklilik sistemine yapılan kamu katkı payları kullanılmayacaksa, bizdeki durum tam tersi. Varlık Fonuna aktarılan işletmelerin, Hazineye vergi dışı gelir olarak ödedikleri milyarlarca lira vardı. Bu açıdan bakınca bundan böyle daha büyük bütçe açığı söz konusu olacak.

Fon buna rağmen neden kuruldu diye bakınca, amaçları arasında büyüme oranına katkı sağlamak var. Bunun sağlanacak kaynaklarla büyük projelerin finansmanına katkı sağlamak yoluyla olacağı söyleniyor.

Burada biraz durup sizi biraz geriye götüreyim. Değerli dostum Emin Dedeoğlu hatırlattı. Eskiden Kamu Ortaklığı Fonu (KOF) diye bir fon vardı. Bu fon zamanki otoyol ve baraj gibi büyük yatırımlarını finanse etmek için kurulmuştu. KOF daha sonra, aynen bugünküne benzer bir şekilde, otoyollar ve barajların gelecekteki gelirlerine karşılık Gelir Ortaklığı Senetleri çıkardı. Sonunda 2001 Krizinde KOF’un borcunu temizleyene kadar anamız ağladı.

Burada bir de şu soruyu sormak lazım: TVF, Hazine’nin yapamadığı neleri yapacak? Dışarıdan borçlanacak ise, Hazine garantisi olmadan borç alması çok mümkün değil. Ama Fon, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle, Hazine Müsteşarlığı’nın izni olmadan garanti verebilecek. Neyiyle garanti verebilir? Tabi ki, elindeki şirketlerin hisselerini rehin vererek.

Rehin işlemi diğer bir amacı için de geçerli. Kanunun gerekçesinde, “İslami finansman varlıklarının kullanımının yayınlaştırılması” diye bir bölüm var. Bilindiği gibi en yaygın İslami enstrüman örneği olan Sukuk, adı faiz olmayan ama oranı faiz kadar olan ve fonların ellerindeki varlıkların gelirlerine endekslenen kâğıtlardır. En önemli özelliği, Sukuk’un vadesi boyunca, gelirleri garanti gösterilen kuruluş ve işletmelerin hisseleri de, yatırımcı adına geçici olarak rehin edilir.

İki durumda da TVF portföyündeki işletmelerin hisseleri, Fonun temerrüde düşmesi halinde, borç verenlere geçecektir. Tabi Hazine devreye girip Fonu kurtarmazsa. Bu bağlamda TVF’nun her borç işleminin arkasında Hazine, ister istemez olacaktır. (Burada, çok tartışıldığı için, Duyunu Umumiye konusuna girmeyeceğim. Sadece Osmanlı’nın ilk borçlanması olan 1854-1856 borçlanmaları ile kurulan Komisyonların yaptıklarını okumanızı önereceğim)

Fonun kuruluş kanunundaki gerekçeden ve basındaki açıklamalardan çıkardığım kadarıyla, diğer bir amaç ta; “sermaye piyasalarının büyüme ve derinleşmesinin hızlandırılması”. Bu çok geniş ve muğlak bir tanım. Ayrıca Hazine’nin yapamadığı bir şey. Ancak, kamunun doğrudan işlem yaparak sermaye piyasalarını büyütmek gibi bir amacı yoktur. Devlet TCMB, BDDK, SPK, Rekabet Kurumu gibi kurumlarıyla düzenleyici olur, denetleyici olur ama piyasada “trader” olamaz. Çünkü yaptığı her işlem yanlış yorumlanabilir, birilerine çıkar sağlayabilir ve/veya birilerinin zararına olabilir. Çıkar sağlayınca alkışlayanlar tersi olunca “devlet piyasadan elini çeksin” diye bağırmaya başlarlar. Dolayısıyla kamu, kapitalist bir ekonomide, kriz durumları hariç, piyasalara doğrudan müdahale etmez.  Etmemelidir.

Öte yandan, basında yer alan haberlere göre, TVF “ekonomik operasyonlara karşı”  devreye sokulmuş. Operasyonu kimlerin yaptığından pek bahsedilmiyor. Yorumlarda, dışarıdan yönetilen bir manipülatif hareketler demeti olduğu ima ediliyor. Eğer dışarıdan para ve sermaye piyasalarına bir müdahale varsa, bunu durdurmak, gerekli müdahaleleri yapmak için iki aracınızın olması lazım: İdari önlemler, parasal kaynak.

İdari önlemlerden kastım sermaye hareketleri. Sıcak paranın girişine ve kullanımına kurallar koymak. Ama 2009 yılında alınan kararla özel sektörde döviz geliri olmayanların bile dövizle önünün açılmasından sonra aşırı dolarize olan ve ekonomik sınırları kalmayan bir ekonomide ilk düşünülmesi gereken önlem bu olmalı. İlginç olan, nedense kimse bundan hiç bahsetmiyor. Eğer böyle bir önlem alamıyorsanız, çok güçlü döviz rezerviniz var demektir. Türkiye’de, şimdilik, o da yok. O zaman TVF’nun, dış dalgalara karşı nasıl kalkan olacağı şeffaf bir şekilde açıklanmalı.

Hepsinden daha önemlisi, T. Varlık Fonu mali disiplin tabutuna çakılan yeni bir çividir. Artık tek hazine ilkesi kalmamıştır. İçeriden ve dışarıdan borçlanabilen, nakit yöneten ikinci bir kamu otoritesi icat edilmiştir.

Ben bunun dertlerini çok iyi bilenlerden, “damdan düşenlerdenim”(!). 2001 Krizinden sonra, ekonominin başına bela olan KOF dahil, onlarca bütçe dışı fonun kapatılması için elimde liste, birçok DSP, ANAP ve MHP’li bakanı nasıl ikna için uğraştığımızı unutmuyorum. Yanı sıra 2003 yılında Mısır’da yaşadığım can alıcı bir örnek var. Arap Para Fonu (APF) o yıllarda Mısır’a bir istikrar programı hazırlıyordu. Fona, kamu maliyesi konusunda danışmanlık yaparken ilk gözüme çarpan şey: Mısır’da; Hazine, Sosyal güvelik fonu ve Kalkınma idaresi ayrı ayrı borç ve nakit idaresi yaptığı olmuştu. Piyasalarda birbirleriyle yarışıyorlar ve para bulabilmek için yabancı bankaların gözüne girmeye çabalıyorlardı. Sonuç ekonominin çöküşüydü. Sonrasını biliyorsunuz; “Arap Baharı (?!)”

Görünen o ki, artık oturup Hazine’nin durumunu ve mali disiplin söylemini gözden geçirmek gerekiyor. Bırakın devleti, bir şirkette bile iki tane borç ve nakit yöneten birim olursa sonuç; kurumsallaşamayan, zorluklar içinde boğuşan çok ortaklı ve/veya aile şirketlerindekine benzer.

Son söz: Küçük adamlar her zaman büyük hatalar işleyebilirler. Büyük adamlar ise, küçük bir hata işlemeyecek kadar dikkatli olmak zorundadırlar. (Kazım Taşkent)






1 yorum:

  1. Küçük adamlar her zaman büyük hatalar işleyebilirler. Büyük adamlar ise, küçük bir hata işlemeyecek kadar dikkatli olmak zorundadırlar.Bu Büyük ve doğru söz eğer eylemlerinizde bir arkaplanınız yok ise geçerlidir.

    YanıtlaSil