Kusura bakmayın. Bugün yazım
biraz uzun olacak.
Dünden beri Varlık Fonu
hakkında yazılar yorumlar uçuşuyor. Mahfi
Eğilmez[i]’in
yazdıkları gibi doyurucu olanları ufkumuzu açıyor. Bu bağlamda pek söylenmeyen,
yazılmayan kalmadı ama ben birkaç konuya, önemi nedeniyle, değinmeden
geçemeyeceğim.
TVF aslında bir varlık fonu değil. Çünkü dünyada varlık fonları ya bütçe fazlaları ya petrol
gibi petrol, altın gibi doğal kaynak gelirleri ya da kamu çalışanlarının
bireysel emeklilik fonlarının paralarını kaynak olarak kullanırlar. Eğer İşsizlik Fonunun paraları ile Bireysel Emeklilik sistemine yapılan kamu katkı payları kullanılmayacaksa, bizdeki
durum tam tersi. Varlık Fonuna aktarılan işletmelerin, Hazineye vergi dışı
gelir olarak ödedikleri milyarlarca lira vardı. Bu açıdan bakınca bundan böyle
daha büyük bütçe açığı söz konusu olacak.
Fon buna rağmen neden kuruldu
diye bakınca, amaçları arasında büyüme oranına katkı sağlamak var. Bunun
sağlanacak kaynaklarla büyük projelerin finansmanına katkı sağlamak yoluyla
olacağı söyleniyor.
Burada biraz durup sizi biraz
geriye götüreyim. Değerli dostum Emin
Dedeoğlu hatırlattı. Eskiden Kamu
Ortaklığı Fonu (KOF) diye bir
fon vardı. Bu fon zamanki otoyol ve baraj gibi büyük yatırımlarını finanse
etmek için kurulmuştu. KOF daha sonra, aynen bugünküne benzer bir şekilde, otoyollar
ve barajların gelecekteki gelirlerine karşılık Gelir Ortaklığı Senetleri
çıkardı. Sonunda 2001 Krizinde KOF’un borcunu temizleyene kadar anamız ağladı.
Burada bir de şu soruyu sormak
lazım: TVF, Hazine’nin yapamadığı neleri
yapacak? Dışarıdan borçlanacak ise, Hazine garantisi olmadan borç alması
çok mümkün değil. Ama Fon, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle, Hazine Müsteşarlığı’nın izni olmadan
garanti verebilecek. Neyiyle garanti verebilir? Tabi ki, elindeki şirketlerin
hisselerini rehin vererek.
Rehin işlemi diğer bir amacı
için de geçerli. Kanunun gerekçesinde, “İslami
finansman varlıklarının kullanımının yayınlaştırılması” diye bir bölüm var.
Bilindiği gibi en yaygın İslami enstrüman örneği olan Sukuk, adı faiz olmayan ama oranı faiz kadar olan ve fonların
ellerindeki varlıkların gelirlerine endekslenen kâğıtlardır. En önemli özelliği,
Sukuk’un vadesi boyunca, gelirleri garanti gösterilen kuruluş ve işletmelerin
hisseleri de, yatırımcı adına geçici olarak rehin edilir.
İki durumda da TVF portföyündeki işletmelerin hisseleri,
Fonun temerrüde düşmesi halinde, borç verenlere geçecektir. Tabi Hazine devreye girip Fonu kurtarmazsa. Bu bağlamda
TVF’nun her borç işleminin arkasında Hazine, ister istemez olacaktır. (Burada,
çok tartışıldığı için, Duyunu Umumiye konusuna girmeyeceğim. Sadece Osmanlı’nın
ilk borçlanması olan 1854-1856 borçlanmaları ile kurulan Komisyonların yaptıklarını
okumanızı önereceğim)
Fonun kuruluş kanunundaki
gerekçeden ve basındaki açıklamalardan çıkardığım kadarıyla, diğer bir amaç ta;
“sermaye piyasalarının büyüme ve
derinleşmesinin hızlandırılması”. Bu çok geniş ve muğlak bir tanım. Ayrıca Hazine’nin
yapamadığı bir şey. Ancak, kamunun
doğrudan işlem yaparak sermaye piyasalarını büyütmek gibi bir amacı yoktur.
Devlet TCMB, BDDK, SPK, Rekabet Kurumu gibi kurumlarıyla düzenleyici olur,
denetleyici olur ama piyasada “trader” olamaz. Çünkü yaptığı her işlem yanlış
yorumlanabilir, birilerine çıkar sağlayabilir ve/veya birilerinin zararına
olabilir. Çıkar sağlayınca alkışlayanlar tersi olunca “devlet piyasadan elini
çeksin” diye bağırmaya başlarlar. Dolayısıyla kamu, kapitalist bir ekonomide, kriz durumları hariç, piyasalara
doğrudan müdahale etmez.
Etmemelidir.
Öte yandan, basında yer alan
haberlere göre, TVF “ekonomik
operasyonlara karşı” devreye sokulmuş.
Operasyonu kimlerin yaptığından pek bahsedilmiyor. Yorumlarda, dışarıdan yönetilen
bir manipülatif hareketler demeti olduğu ima ediliyor. Eğer dışarıdan para ve
sermaye piyasalarına bir müdahale varsa, bunu durdurmak, gerekli müdahaleleri
yapmak için iki aracınızın olması lazım: İdari önlemler, parasal kaynak.
İdari önlemlerden kastım sermaye hareketleri. Sıcak paranın
girişine ve kullanımına kurallar koymak. Ama 2009 yılında alınan kararla özel sektörde döviz geliri olmayanların
bile dövizle önünün açılmasından sonra aşırı dolarize olan ve ekonomik
sınırları kalmayan bir ekonomide ilk düşünülmesi gereken önlem bu olmalı. İlginç
olan, nedense kimse bundan hiç bahsetmiyor. Eğer böyle bir önlem alamıyorsanız,
çok güçlü döviz rezerviniz var demektir. Türkiye’de, şimdilik, o da yok. O
zaman TVF’nun, dış dalgalara karşı nasıl kalkan olacağı şeffaf bir şekilde
açıklanmalı.
Hepsinden daha önemlisi, T. Varlık Fonu mali disiplin tabutuna
çakılan yeni bir çividir. Artık tek hazine ilkesi kalmamıştır. İçeriden ve
dışarıdan borçlanabilen, nakit yöneten ikinci bir kamu otoritesi icat
edilmiştir.
Ben bunun dertlerini çok iyi bilenlerden,
“damdan düşenlerdenim”(!). 2001
Krizinden sonra, ekonominin başına bela olan KOF dahil, onlarca bütçe dışı fonun kapatılması için
elimde liste, birçok DSP, ANAP ve MHP’li bakanı nasıl ikna için uğraştığımızı
unutmuyorum. Yanı sıra 2003 yılında Mısır’da yaşadığım can alıcı bir örnek var.
Arap Para Fonu (APF) o yıllarda Mısır’a bir istikrar programı hazırlıyordu. Fona,
kamu maliyesi konusunda danışmanlık yaparken ilk gözüme çarpan şey: Mısır’da; Hazine, Sosyal güvelik fonu ve
Kalkınma idaresi ayrı ayrı borç ve nakit idaresi yaptığı olmuştu.
Piyasalarda birbirleriyle yarışıyorlar ve para bulabilmek için yabancı
bankaların gözüne girmeye çabalıyorlardı. Sonuç ekonominin çöküşüydü. Sonrasını
biliyorsunuz; “Arap Baharı (?!)”
Görünen o ki, artık oturup
Hazine’nin durumunu ve mali disiplin söylemini gözden geçirmek gerekiyor.
Bırakın devleti, bir şirkette bile iki tane borç ve nakit yöneten birim olursa
sonuç; kurumsallaşamayan, zorluklar içinde boğuşan çok ortaklı ve/veya aile
şirketlerindekine benzer.
Son söz: Küçük
adamlar her zaman büyük hatalar işleyebilirler. Büyük adamlar ise, küçük bir
hata işlemeyecek kadar dikkatli olmak zorundadırlar. (Kazım Taşkent)
Küçük adamlar her zaman büyük hatalar işleyebilirler. Büyük adamlar ise, küçük bir hata işlemeyecek kadar dikkatli olmak zorundadırlar.Bu Büyük ve doğru söz eğer eylemlerinizde bir arkaplanınız yok ise geçerlidir.
YanıtlaSil