Birkaç
yıl önceydi. Anekdotu Mülkiyeli bir arkadaşım anlattı. O günlerde duyduklarından
rahatsız olan sınıf arkadaşı, büyük illerden birinin Mülkiyeli valisine gider.
Özellikle oğlunun bazı işlerinin yasalara pek uygun olmadığı, sıkıntılar
içerdiği konusunda uyarmak ister.
Sonradan
siyasete giren vali, arkadaşını oldukça büyük makam odasının köşesine götürür.
Üzeri biraz tozlu olan sehpaya, bir küfür kelimesi yazar. Sonradan cebinden
çıkardığı 100 lira ile sehpayı siler. Arkadaşına döner ve derki, “Para her kiri
siler”.
Bu
hikayeyi neden anlattım?
Dünyaya,
bölgeye, ülkeye bakın. Terör her gün onlarca can alıyor. Medya sadece şehit ve
ölüm haberleri veriyor.
Buna
karşılık ne borsa, ne kamu borç faizleri ne de dövizde büyük bir hareket
görülüyor.
Türkiye
özelinde savunulan tek şey, siyasi istikrar ve mali disiplin. Bunlar dışında
çok fazla şey kalmadı. Aslına bakarsanız, başkanlık, anayasa ve referandum
tartışmaları, siyasi istikrarın da ne kadar kalıcı olduğu konusunda bazı
şüpheleri gündeme getiriyor.
O
zaman konuyu tam anlayabilmek için
resmin arka tarafına bakmak gerekiyor.
Dünyada likidite bol. Yüksek faizi veren
bankalar rahatlıkla borçlanabiliyor. Sıcak para ülkeler arasında cirit atıyor.
Bir
örnek vermek gerekirse.
IMF’nin
son yayımladığı “Uluslararası Parasal Sistemi Güçlendirmek” başlıklı raporu, küresel finansallaşmayı
anlatırken son 40 yıllık gelişmeye dikkat çekiyor. Rapora göre 1970 yılında, tüm küresel sınır aşan
parasal işlemlerin toplamının sadece 109 milyar dolardı (dünya milli gelirinin
% 1,7’si). Bu rakam 2007 yılında 11,4 trilyon dolara (dünya milli gelirinin %
20’si) ulaştı.
Öte
yandan aynı çalışmaya göre, 1980 yılında
3,5 trilyon dolar (dünya milli gelirinin % 30’u) olan küresel dış
yükümlülüklerin toplamı, 2011 yılında 120 trilyon dolara (dünya milli gelirinin
% 166’sı) çıktı. Bu rakamın 2015 yılsonunda daha yukarılarda olduğu kesin.
Fon yöneticileri,
onlara emanet edilen paraları bir yerlere yatırmak, gelir elde etmek
zorundalar.
Ülkelerin uyguladıkları kurallar gereği, paranın önemli bir bölümü riski az
alanlarda değerlendiriliyor. Örneğin kendi ülkelerinin ya da ABD, Almanya gibi
güvenilirliği çok yüksek hazinelerin kâğıtlarına yatırım yapıyorlar. Buna
karşılık ellerindeki paranın belli bir yüzdesi ile riskli alanlara, kısa vadeli
portföy yatırımı yapabiliyorlar.
Doğal
olarak,1 milyar doların yüzde onu ile 5 milyar doların yüzde onu aynı miktar
olmuyor. Fon yöneticilerinin elindeki
kaynak artınca gelişme yolundaki riskli ekonomilere getirebildikleri para daha
da çoğalıyor.
Likidite
sadece dışarıdan geliyor dersek eksik olur. Bir de TCMB’nin bankalara verdiği içerideki
likiditeye bakalım. Merkez Bankası’nın piyasa verdiği para, Ocak 2011 tarihinde 7,5 milyar lira
civarındaydı. Mart 2016’da bu rakam 108 milyar lirayı geçmiş. Artış oranını
yazmama gerek yok sanırım.
Eski
valinin dediği gibi. Ortalıkta para bol olunca kirler görünmez olabiliyor. Yapısal
reformları yapmakta ecele edilmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder