Son
günlerde siyasi arenada faiz tartışması vardı.
İdeolojik
kökenli olan değerlendirmelere girmek beni aşar. Ben paranın kapitalist
ekonomik sistemin özü olduğuna inanırım. Faiz de onun saklamanın fiyatıdır.
Olmazsa tasarruf olmaz. Kapitalizmi beğenmiyorum diyenler varsa, onlarla faizin
ekonomideki yerini tartışmaktan zevk duyarım.
Bununla
beraber yüksek faizin, özellikle yüksek reel faizin kapitalist ekonomik
sistemin en büyük sorunu olduğu konusunda herkes hemfikir.
Özellikle
açık veren, borçlanan devletler için faiz, ekonomi kadar bütçenin de sorunu.
Bu
bağlamda bütçeye biraz farklı bir
pencereden bakmaya çalışacağım.
İlgilenenler
bilir. Faiz dışı fazla (açık) (FDF)
diye bir tanım var. Türkiye’nin gündemine 2001 Krizinden sonra uygulanan IMF
programları ile girdi. Kısaca, FDF =
Bütçe gelirleri – Faiz hariç harcamalar olarak gösterilebilir.
Bu
gösterimin amacı, eğer bir bütçede faiz
harcamaları = FDF ise, orada kamu borç stokunun (borcun anaparası) büyümediğini
anlatmaktır. Buna karşılık eğer FDF, faiz harcamalarından küçükse devlet ek
borçlanma yapar ve borç stoku büyür.
Şimdi
gelin faiz ödemeleri olmasaydı bütçe
nasıl olurdu bir bakalım.
Aşağıdaki
Tabloda, 1999-2015 yılları arasında
Hazine nakit açığı ve finansmanına ilişkin yıllık veriler yer alıyor. Son
sütunda da 2003-2015 yılları arasındaki toplam veriler var. (Veriler, Hazine
Müsteşarlığı’nın nakit açık ve
finansmanı rakamları. Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün bütçe
rakamlardan farklı)
Tablonun mantığı basit.
Örnek
vereyim. 2003-2015 yılları arasındaki12 yılda bütçeden 634,4 milyar lira nakit
faiz ödemesi yapılmış. Bunca kaynak birilerine aktarılmış. Gelir dağılımı bozulmuş.
Aynı
dönemde bütçede, az buz değil, 271
milyar lira FDF verilmiş. Diğer bir deyimle, faiz yükü olmasaymış bütçede
hatırı sayılır bir fazla var. Bu fazla, borçlanmanın doğal sonucu olan faizleri
ödemek için kullanılmış.
Ama
FDF yetmemiş. Üstüne bir de 89 milyar
lira özelleştirme geliri bu amaçla harcanmış. Yani 90 yıllık Cumhuriyet
döneminde büyük mücadelelerle yapılan sanayi kuruluşları birilerine satılmış. Alınan para yeniden yatırıma değil, faiz
ödemelerine kullanılmış.
Tüm
çabalara rağmen bunca gelir faizleri ödemek yetmemiş, yine de 275 milyar lira kadar açık verilmiş. Hazine klasik görevini
yerine getirmiş, borçlanmış. İlginç olan açığın hemen hemen hepsi iç borçlanma
ile kapatılmış. Çok fazla yeni dış borç alınmamış.
Gelir dağılımını
bozucu etkisi nedeniyle, faizlerin kime ödendiğini anlayabilmek için bir konuya
açıklık getirmek gerek. Hazineye borç verenlerin parayı iç birikimlerden mi yoksa
dış kaynaklardan mı fonluyorlar? Bizim örneğimizde iç borçlanma çok. O zaman içeriden
borç alan Hazine’ye kimin borç veriyor? Bankalar. Onlar borç verdikleri parayı nereden buluyorlar? Ne
yazık ki TL mevduattan çok; diğer bankalardan, TC Merkez Bankası’ndan (TCMB) ve
yurt dışından aldıkları borçlardan.
Kısacası
TCMB ve dış borçlar olmasa içeriden bu kadar rahat iç borçlanma yapılması biraz
zor. Yanlış anlaşılmasın bankalar borç veremezlerdi demedim. Verirlerdi
ama o zaman şirketlere ve hanehalkına
daha az TL kredi vermek durumunda kalabilirlerdi.
Buradan
çıkan sonuç basit: Bunca faizin, azımsanmayacak kısmı yabancılara ödeniyor. Biz
de daha çok bütçe açığı olmasın diye
asgari ücretten nasıl vergi alınacağını tartışıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder