Önce
genel bir doğruyla başlayayım. Merkez
bankacılığı, faiz kararı alırken,
yükseltme veya indirme nedeni hakkında en inandırıcı hikâyeyi yazabilme
sanatıdır.
Bu
bağlamda, daha önce bu yıl dört kez faiz yükselteceğini ilan eden FED, baktı
ortalık karışıyor, yeni bir hikaye yazmaya başladı. Artık çok hızlı faiz arttırmayacağını
belirtti. Piyasalarda bir bayram havası esiyor ki. Sanırsınız bütün dertlere, sorunlara
çare bulundu.
Bana
kalırsa, bu “indir-bindir” işleri bir
süre daha devam edecek. O dedi ki, bu dedi ki derken, bir bakacağız
piyasalarda oynaklık almış başını gidiyor. Oynaklıktan her zaman büyük
yatırımcıların kazançlı çıkacağını unutmayın.
Faiz
kararlarında sıkıntının asıl nedeni, büyük
merkez bankalarının ekonomilerinde altyapının bozuk olması. Doğal olarak,
aldıkları her kararın kısa ve uzun vadeli farklı etkileri oluyor. Kısa vadede
çözüm bulunduğunu sandıkları sorunlar, uzun vadede başlarına dert açıyor.
Bir
örnekle ne demek istediğimi açmaya çalışayım.
Daha
önceki yazımda da bahsettim. Dünya
emeklilik sistemi, yaşlanan nüfus ve diğer nedenlerle, büyük bir krize doğru
gidiyor. Bunu iddia eden Citi Grubun küresel ekonomistleri.
Yaptıkları
kapsamlı bir çalışmaya göre, OECD üyesi
20 ülkenin, kamu emeklilik fonlarının toplam açığı 78 trilyon dolara çıkmış.
Uzmanlar bu ülkelerin kamu borçlarının toplamının 44 trilyon dolar olduğunu
belirtiyorlar. Yani vergi toplayarak ödenmesi mümkün değil. Standart yollardan
çözüm bulmak çok zor.
Yine
raporda yer alan bilgilere göre; 2015
sonu itibariyle, Amerika’da S&P 500 endeksinde yer alan şirketlerin
emeklilik fonlarının açığı 403 milyar dolar. Aman dikkat. Sadece bu
piyasada kote edilmiş şirketlerden bahsediliyor. Öte yandan İngiltere’de FTSE 350 endeksine kayıtlı
şirketlerin emeklilik fonlarının açığı ise 120 milyar dolar kadar. Yani sadece bu iki grubun açığı 520 milyar
dolar. Daha Japon şirketleri ve diğerleri de bu toplama dâhil değil.
Bunun
faizlerle olan ilişkisine gelince.
Aslında
burada tam bir çelişki yaşanıyor.
Kural
koyucular, emeklilik fonlarında biriken paraların büyük bir kısmı, sabit
getirili kamu kâğıtlarına yatırılmasını istiyorlar. Riskli piyasalara
yatırılmasına izin verilen kısım çok yüksek değil. Özellikle ülke dışındaki
riskli piyasalara ne kadar yatırılacağı sıkı kurallara bağlanmış durumda.
2008
Küresel Krizinden sonraki dönemde, batan bankaları ve şirketleri kurtarmak için
oluşan dev yük, devletlerin sırtına bindirildi. Yanı sıra, yükü hafifletmek
için borçlanma faizleri, parasal genişleme politikalarıyla düşürüldü.
Ama
ekonominin bir yanında iyileştirme
yaratan bu gelişme, diğer yandan emeklilik fonlarının gelirlerini düşürdü,
açıklarını artırdı.
Dahası,
FED’in faiz kararı, daha önce bol ve ucuz fonlama sonucunda yükselen piyasalara
yatırım yapan fonların getirilerini de olumsuz etkilemeye başladı. Örneğin,
bugün dünyada yönetilen varlıkların toplamı 80 trilyon dolara yaklaştı. Bu
paranın yükselen piyasalara giden kısmı çok büyüdü.
Ancak, Standart &
Poor’s tarafından yapılan bir araştırmaya göre, geçen yıl yükselen piyasalarda
hisse senedi yatırımı yapan varlık yöneticilerinin yüzde 91, tahvil yatırımı
yapanların yüzde 95’i düşük performans gösterdiler. Beklenen getiriler
elde edilemedi.
Zaten
yüksek açık sorunuyla boğuşan emeklilik fonları bu piyasalardan da
istediklerini alamadılar. Bu olumsuz gelişme, ister istemez FED’i etkiledi.
Kısacası
FED bir yandan doların dünya rezerv parası olma özelliğini kaybetmemesi, diğer
yandan Amerikan emeklilerinin açığının büyümemesi için uğraş veriyor.
Ama
işi hiç kolay değil.
Bizimki
de. Sıcak paraya bu kadar aç ve muhtaç oldukça,
biz daha çok bocalama hikâyeleri dinler, piyasa oynaklıklarına şahit oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder