Uzun ve eski bir tartışmadır. Ekonomik öncelikler mi siyaseti yoksa
siyasi öncelikler mi ekonomiyi belirler? Yani bir anlamda “tavuk mu yumurtamı”
hikayesi gibi.
Ben ekonominin siyaseti belirlediğini düşünenlerdenim.
Bilgim ve tecrübem bana siyasetçilerin çoğunun kendi ekonomilerini düşündükleri
için, bir bölümünün ülke ekonomisini düşündüğü için çok az bir bölümünün de
idealleri için siyaset yaptığını öğretti, gösterdi.
Siyaset öncelikli
günlere girdik
Buna rağmen, zaman zaman siyasetteki gelişmeler ekonomideki
gidişatın önüne geçmiştir. Böylesi günlerde ekonomik sorunlar derinleşirken
buna çözüm bulmakta zorlanan siyaset kurumu, özellikle sorumlu yapılar,
sıkıntılar yaşamaya başlarlar.
Bunu üç aşamaya ayırabiliriz: Ekonomik sorunları ret etme,
düşman yaratma ve karar alamayıp dağılma.
İlk tartışma
ekonomide derinleşen sorunların varlığını kabullenmekle başlar. İktidar
genellikle sorunları reddetme ve küçümseme eğilimi içinde olur. Sorunların üstü
ötülmeye çalışılır.
İkinci aşamada,
iktidar suçu kendinde değil, kendi dışındaki faktörlerde arama eğiliminde olur.
Çoğunlukla da “dış faktörler” söylemi hayata geçirilir.
Dışa açık ekonomiler için bir yere kadar kabul edilebilir
olan bu söylem, faizler, kurlar ve fiyatlar el yakmaya başlayınca etkisini
yitirir. Çünkü artık aşırı borçlu olan vatandaşın ve KOBİ’lerin canı yanmaya
başlamıştır. Gözü düşman seçecek durumda değildir. O siyasetçiyi bilir, en
yakınında onu görür ve ondan çözüm bulmasını ister.
Oysa, siyasetçi seçim dönemine girmiştir. Yıllardır biriken
sorunları seçime birkaç ay kala çözemeyeceğini bilecek kadar akıllı insandır.
Bu nedenle düşman yaratma mücadelesi verir.
Siyasetçinin önceliği
ile vatandaşın önceliği farklı
Ancak çoğunlukla bu da yeterli olmaz. Yatırımcılar şu soruyu
sormaya başlarlar: “Siyasetçiler,
yaşanmakta olan ekonomik sorunların derinliğini gerecekten anlamıyorlar mı
yoksa sadece seçim ortamında olunduğu için suçu başkalarına yıkmaya
çalışıyorlar?” Eğer cevap ikinci ise biraz rahatlıyorlar. Yok birinci ise
işte o zaman “yandı gülüm keten helva”. Sıcak paracılar alıp başlarını
piyasalardan çıkıyorlar. Fabrika yatırımcıları ise yatırımlarını bekletmeye
başlıyorlar.
İşin en sıkıntılı
yanı iktidar partisinin içinin karışmaya başladığı dönemlerdir. Hangi
nedenle olursa olsun, eğer iktidar hızlı ve yerinde karar alma yeteneğini kaybetmeye
başlamışsa dertler artar, daha kalıcı olur. Böylesi dönemler uzun sürerse sonu
krize kadar gidebilir.
Bu bağlamda, son günlerde yaşanan; Merkez Bankası’nın faiz
kararı tartışması, MİT Müsteşarının milletvekili adaylığı süreci, çözüm
sürecine farklı bakış açıları ve kimin paralelci olduğu tartışmaları artık
gündemi tamamen siyasete kaydırmıştır. Bunlara çözüm sürecindeki tıkanıklıklar,
başkanlık sistemi tartışmalarını da eklerseniz, siyasi fırtınanın yakın zamanda
durulmayacağını söylemek yanlış olmaz. Özellikle çözüm sürecinin başka yerlere
evrilmesi durumu en kötü senaryo olur.
Gelelim küçük
yatırımcılara önerime; bir süreliğine kısır “faiz ne olur? Kur olur?”
haberlerine ve tartışmalarına itibar etmeyin. Kulağınız siyasette olsun.
Paranız nakitte kalsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder