Ekonominin temel amacı insanların daha mutlu yaşamasına
katkı sağlamaktır. Ekonomik ve politik
sistemler, başta gıda gibi temel tüketim maddeleri olmak üzere, insan
ihtiyaçlarını üretmek ve olabildiğince eşit dağıtmak için kurulur.
Bu bağlamda TÜİK, insanların ekonomik gelişmelerden
etkileşimini, yaşam memnuniyeti anketi yaparak, 2010 yılından buyana araştırıyor.
Yıllık verileri yayınlıyor.
Aşağıda gelişmeleri
içeren bir tablo var. Önce tablonun ne anlama geldiğini
özetleyeyim. Vatandaşlara sorular soruluyor. Cevap olarak, “evet”, “hayır”, “ilgili
değil” seçenekleri sunuluyor. Tabloda “evet” cevabı verenlerin toplam içindeki
oranı yer alıyor. Diğer bir deyimle, 2013 yılında “daha ucuz ürün tüketiyor
musunuz?” sorusuna “evet” cevabı verenlerin toplamı yüzde 63,4. Yani her yüz
kişiden 63’ü, önceden kilosu 20 lira olan kaliteli peyniri tüketirken, şimdi 10
lira olanını tükettiğini kabul etmiş.
Yaşam memnuniyetinde bozulma
var
Önce istatistiklerin toplandığı yıllardaki büyüme
rakamlarını hatırlayalım. Ekonomi, 2010 yılında
yüzde 9,2; 2011’de yüzde 8,8; 2012’de yüzde 2,2 büyümüş. Geçen yıl
tahminler yüzde 3,5 -4 civarında. Performans hiç kötü değil.
Ama böylesine yüksek
oranlarda büyümeye rağmen insanlara etkisi farklı.
Bu sonuca varmamın nedenini örneklerle açıklayayım. Daha ucuz ürün tüketenlerin oranı üç yılda
10 puan artmış. Aynı yorumu
borçlananların oranındaki artışa bakarak da yapabiliriz. Daha ilginci ekonomi
bu hızla büyürken, gelirim azaldı diyenlerde bir artış var. Hem de “İşe
girenlerin” oranında 5 puan gibi önemli bir artış olmasına rağmen.
Ekonominin en temel sorunlarından olan tasarruflardaki
azalmanın bir göstergesi burada karşımıza çıkıyor. Veriler hiç cesaret verici
değil. Hem toplam tasarruf edebilenlerin oranı çok az hem de yıllar itibariyle
azalış var. 2010 yılında yüz kişiden
24,5’ğu tasarruf edebilirken 2013 yılanda bu oran 23,8’e düşmüş.
Diğer dikkat çeken
bir veri de “borçlarını ödedi mi?” sorusuna “evet” diyenlerin yüzde 20’li
düzeylerde kalması. Kalan büyük kesimin borçlarını ödemekte zorlandığı
anlaşılıyor. İnsanlar, gelirlerinin armasına, daha ucuz ürün tüketmelerine,
eğlence/tatil masraflarını azaltmalarına rağmen borç ödemekte zorlanıyorlar.
Neden?
Böylesi bir gelişmenin arkasında birçok sosyo-ekonomik neden
var. Kapsamlı bir şekilde araştırılması gerekiyor.
Bence temel neden
gelir dağılımındaki bozukluk. Ekonomi büyüyor büyümesine ama geniş
toplum kesimleri refahtan yeteri kadar pay alamıyorlar.
İş bulanların çoğu
asgari ücretten çalışıyor. Daha önceki yazılarımda da defalarca
belirttiğim gibi, kalabalık aile yapısı insanları fakirleştiriyor. Bir yandan
çok çocuk diğer yandan artan bağımlı sayısı küçük gelirle fazla insanın
geçinmek zorunda kalmasına yol açıyor. Aileler
reel olarak fakirleşiyor.
Buna rağmen ekonomiyle
ilgilenenlerin büyük çoğunluğu FED Başkanı Yellen’in ne dediğini saatlerce
konuşup sayfalarca yazarken, Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin bireyler
üzerindeki etkisinden hiç söz etmiyorlar.
Ama yapısal reformları görmemezlikten gelerek nereye kadar
idare edebileceğimiz çok tartışmalı. Aslında gerçeklere gözlerimizi kapatmanın
bir faydası olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder