Habertürk gazetesinde 9. Eylül. 2009 tarihinde yayımlanan köşe yazımı, günü mana ve önemine binaen tekrar yayımlıyorum.
"Baran Tuncer’in Radikal’deki harika yazısından sonra anadilde eğitim konusunu ekonomik yönden ele almanın gerekli olmadığını düşünüyordum. Ancak, tartışmalar devam ettikçe ve konuya sadece ve sadece “ayrılıkçı” açıdan bakanlar konuştukça bazı hususları okuyucunun dikkatine sunmanın gereği ortaya çıktı.
DİL VE REFAH PAYLAŞIMI
Ekonomide amaç daha çok üreterek, daha fazla ve ucuza tüketebilmektir. Üretilen mal ve hizmetin insanlara sunulduğu yer pazardır. Üreten malını piyasaya getirir, tüketen de orada satın alır. Pazarda üretici ile tüketici arasındaki iletişim dil aracılığıyla olur. Bu nedenledir ki, geçmişte İspanyolca, günümüzde İngilizce dünyasında en geniş kullanılan dil olmuştur.
Toplulukları ulus olmaktan ayıran en önemli etkenlerin başında pazar ve dil birliği gelir. Eğer ekonominin hayat bulduğu pazar ortak değilse, ortak bir dil kullanılmıyorsa bir topluluğun ulus olması ve bir ulusun yaşaması mümkün değildir.
ODTÜ Öğretim Üyesi Semih Bilgen bir çalışmasında; ”Bir ülkenin vatandaşları, o ülkenin ulusal dilinde yetkinleşmezlerse bu, başta doğrudan doğruya o vatandaşların yaşam alanlarının kısıtlanmasına, ardından da o ülkenin dilsel, kültürel, politik ve ekonomik yönden ufalanarak yok olmasına yol açar. Ulusal dillerin korunması sorunsalı, doğrudan doğruya ulusal ekonomilerin ve insan refahının korunması sorunsalından ayrılmaz.” diyor.
Sayın Bilgen’nin vurguladığı gibi, dil etkin refah paylaşımının en önemli aracıdır.
ANALAR İLK EĞİTİMCİDİR
Bu bağlamda Güney Doğu’da kullanılan dil sorununda kadının yeri, bu güne kadar tam olarak kavranamamıştır. Kırsal kesimde yaşayan kadınların eğitimi konusuna yeteri kadar önem vermeyen, töre ve gelenek gibi gerici feodal yapıların üzerine, oy kaygısıyla gitmeyenler, şimdi kadınların Türkçe bilmemelerini yine veri olarak kabul ediyorlar. Hatta Cumhuriyetin bölgedeki bazı valileri, kız ve erkek çocukların aynı okulda okutulmak istenmemesini kabullenebiliyor.
Kendisi Türkçe bilmeyen bir ana, nasıl olacakta ileride doktor, mühendis, öğretmen, ebe olmak isteyen çocuğunun eğitimine yardımcı olacak? Nasıl, onun sağlıklı beslenmesi için broşür okuyacak, TV seyredecek, doktorla ve eczacıyla birebir görüşebilecek?
ÜRETİM VE DİL
Ana dilin öğretilmesinde ne sorun var diyebilirsiniz. Sorun üretim katılmada ortak dilin gerekliliği. Benim büyüklerim Türkçeyi az konuşurlardı. Ancak, ürettikleri yaş çay yaprağını Çaykur’a satmaya başladıklarında okuma yazma bilmemeleri ve konuşmadaki sıkıntıları, ekonomik olarak onlar için sorun olmaya başladı. Torunlarından aldıkları yardımlarla işlerini biryere kadar götürebildiler. Çok iyi hatırlıyorum, her konuşmanın başında okumanın öneminden bahseder, torunlarının en iyi okullara gitmesi için her türlü fedakârlığı yapmaları konusunda çocuklarına öğütler verirlerdi.
Yakınlarımın çoğu, toprağın yetersizliği nedeniyle, geçinebilmek için Türkiye’nin ve Avrupa’nın çeşitli kentlerine dağıldılar. Hiç birimiz anadilimizle türkü söylerken bir sıkıntı yaşamadık. Bazı akrabalarım şimdi Almancayı Türkçeden daha çok kullanıyorlar.
Burada “ayrılıkçılara” sormak istiyorum; Acaba Kürtçe eğitim için Avrupa ülkelerinde de kavga veriyor musunuz? Biliyorum, en önce yaşadığınız ülkelerin dilini öğrenmeleri için çocuklarınızı ısrarla okula gönderiyorsunuz. Haklısınız da. Çünkü çocuklar orada yaşayacaklar, Türkiye’ye sadece yaz tatilinde ve/veya emekli olduklarında gelecekler. Onlara iş hayatında, pazarda kullanılan dil daha çok lazım.
Aynı şey Türkiye’de yaşayanlar; İstanbul’da, Antalya’da iş bulmak; Ankara’da bakan, bürokrat olmak isteyenler için de geçerli. Ortak kullanılan dili öğrenmeleri gerek.
Artık herkes kabul ediyor ki asıl sorun işsizlik, yoksulluk.
Kanımca artık Türkiye’nin batısında yaşayan ve birlikte yaşamanın zevkini tecrübeleriyle bilen Kürtler de artık konuşmaya başlamalı. Çünkü ayrılık tartışmalarından en çok zarar görecek olanlar dağdakiler ve “ayrılıkçılar” değil, onlar olacak. Meydanı boş bırakmamaları lazım."
Hakan bey kardeşim. Bir sosyal demokrata daha çok sosyal ve demokrat bir tavır yakışırdı. Sosyal şu açıdan: anadili resmi eğitim dilinden farklı çocukların aleyhine çok ciddi bir fırsat eşitliği meselesi var. Devletin görevi bu fırsat eşitliği meselesini halletmek olmalı. Bunu nasıl yapar ayrı bir mesele... Okul öncesi eğitimi yeniden tasarlar, ilk öğretimi yeniden tasarlar vb. eğitimciler ve pedagogların buna ilişkin çalışmaları var. Demokrat şu açıdan: ülkede farklı etnik dillerin konuşulması ve korunması, kültürünün geliştirilmesi kişiler açısından demokratik bir hak, devlet açısından da bir görevdir. Meseleye sadece rekabet ve pazar açısından bakmak maalesef oldukça sağ bir yaklaşım gibi geldi bana. Bilmem ne dersiniz?
YanıtlaSilEmin Dede
Ben sosyal demokrat Açıdan bakmam.
SilHakan beye katılıyorum. Ekonomi yönünden bakmak bence ilk öncelik olmalıdır. Bu olmadan diğer ihtiyaçların karşılanması mümkün değil maslov un hiyerarsisinde ilk fizyolojik ihtiyaç gelir. Buda ekonomi ile olur sonra sosyal ihtiyaclar gelir
YanıtlaSil