İşsizliğin ekonominin baş belası olduğuna devamlı vurgularım.
İnanın soruna kalıcı bir çözüm nasıl bulunabilir diye her fırsatta okumaya,
tartışmaya, kısacası öğrenmeye çok çaba sarf ediyorum.
Önceki gün Hazine’de ekonomiyi takip etmeye meraklı ve
konuların uzmanı bir arkadaşım aşağıdaki grafiği gönderdi. Grafik basit bir ilişkiyi gösteriyor: Ekonomi ne kadar büyürse o kadar
iş yaratır. Küçülürse de tersi bir gelişme söz konusu olur.
Grafikten de görüldüğü gibi, 2006 – 2014 yılları arasında,
son yıl hariç, büyüme pozitif olunca iş bulanların sayısı artıyor. 2009 yılında
olduğu gibi, küçülünce de sadece 10 bin 800 kişi kişi iş bulabiliyor.
Ancak 2014 yılında
ilginç bir durum var. Büyüme oranı yüzde 2,9’da kalırken, iş bulanların
sayısı 2010, 2011 yıllarına denk düzeylerde. O yıllarda ekonomi yüzde 8 hatta
yüzde 9’a yakın büyürken, sırasıyla, 1,2 ve 1,4 milyon kişiye iş olanağı
sağlamış. Böylesi yüksek büyüme olunca istihdam kapasitesi de artmış.
Peki sadece yüzde 2,9
büyüyen 2014 yılında 1 milyon 332 bin kişiye nasıl iş bulunmuş
dersiniz?
Bu konu kafama takıldı. Araştırdım, soruşturdum. Uzmanlarını
rahatsız ettim. Sonuç: TÜİK bir yöntem/tanım
değişikliği yapmış. Evinde hasta ve yaşlı bakan ve devletten bu amaçla sosyal
yardım alanları çalışan olarak göstermeye başlamışlar. Böylelikle yüzbinlerce
ev kadını yaşlısına ve hastasına, kendi evinde baktığı için çalışıyor sayılmış.
Devlette işsizliği azalttığı için sevinmiş.
Ne güzel değil mi? Bütçeden ödenen parayı bir yandan sosyal
yardım say, diğer yandan bu parayı alan insanı, kamuda çalışan göstermediğin
halde, işçi gibi göster.
Peki beyler, o zaman DPT uzmanı bir dostumun önerisine ne
diyeceksiniz? Onun önerisi çok basit: Ev
kadınları da evde çalışmıyor mu? Yemek, çamaşır, temizlik, çocuk bakımı vb.
gibi en ağır işler için her gün ter akıtmıyorlar mı? Verelim bütçeden birkaç
lira - ki bir partinin seçim vaatleri arasında var – milyonlarca ev kadınını
çalışıyor gösterelim. Bitsin bu işsizlik derdi.
Bir anı: Söylemekle
olmuyor.
Bu iş şakaya gelmez diyenlere bir anımı aktararak yazıyı
bitireyim.
Yıl 1996, iktidarda RefahYol hükümeti var. Rahmetli
Necmettin Erbakan Başbakan. Hükümet 1997 yılı bütçesinin denk bütçe olmasına
karar vermiş. Gelirler ile giderler eşitlenecek, açık olmayacak.
Bütçe hazırlıkları her zamanki gibi Eylül 1996 ayında hızla
devam ediyor. Harcamalardan nasıl tasarruf edilir, nereden gelir bulunur?
Siyasilerin ve ilgili bürokratların tek derdi kaynak bulmak, gelir yaratmak.
Ben Hazine’de KİT Genel Müdürüyüm. Ama kamu bankalarından
birindeki bir operasyona hayır dediğim için yurt dışına gönderilmeme karar
verilmiş. Tayin kararnamemi bekliyorum.
Başbakan başkanlığında yapılan bir toplantıdayız. Gelir
olarak, yurt dışında çalışanlara, bir miktar prim ödemeleri karşılığında,
Türkiye’de de emekli olabilmelerine olanak sağlayacak bir düzenlemeden
bahsedildi. Evet ilk başta bir gelir geleceği kesin. Hem de döviz olarak. Bir
yandan bütçe açığı diğer yandan cari açık kapanacak. Çok güzel.
Ama zaman geçip yurt dışından prim yatıranlar emeklilik
hakkı elde etmeye başlayınca, zaten açık veren sosyal güvenlik sistemi daha da
zor durumda kalabilir. Bunu anlamanın tek yolu aktüerya hesaplarını yapmak.
Çalışanların, prim ödeyecek olanların yaşını, cinsiyetini vs. hesaba katarak sofistike
modeller oluşturmak en sağlıklı yol. Ancak böylesi modelleri hazırlamak en
azından bir yıl sürer.
Ben de bunu hatırlatmak ve biraz zaman verilmesini, Hazine
ve Çalışma Bakanlığı uzmanlarının konu üzerinde çalışmasını önerdim. Cevap şok
ediciydi. Rahmetli Erbakan sabaha kadar çalışmamızı, en geç ertesi gün akşam
teknik önerilerimizi getirmemizi istemişti.
Ben o yıl bir daha bütçe hazırlık toplantılarına katılmadım.
Bütçe, 1997 yılında, o zamanın parasıyla 2,6 katrilyon lira açık verdi. Bir
önceki yıl milli gelirin yüzde 8 civarında
olan açık, “bütçe denk olacak” denerek hazırlandığı yıl, yüzde 9’a,
oldukça yüksek seviyelere çıktı.
Kısacası, bu işler tanımları/yöntemleri değiştirmekle
olmuyor. Olsaydı, Yunanistan bu gün yaşadıklarının, en azından yarısını yaşamak
zorunda kalmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder