Biliyorsunuz son dönemde kamu borcu, reel olarak azaldı
edebiyatı yapılıyor. Yani kamu borç yükünün milli gelire oranının yıldan yıla
düştüğü söyleniyor.
Eğer sadece Hazine borç yüküne bakarsanız doğrudur, itiraz
etmenin bir alemi yok. Hazine’nin borcu, hesap olarak azaldı. Diğer bir deyimle
muhasebe kaydı olarak bakarsanız sonuç budur. 2001 öncesinde olduğu gibi, birçok işlemi bütçe dışına çıkarırsanız
başka bir sonuç çıkmaz zaten.
Yine bu konu nereden çıktı diyeceksiniz.
Hürriyet’teki DHMİ
Genel Müdürü’nün “5 milyar Euro’ya kefil olduk” başlıklı açıklamasını okuyunca
yazma ihtiyacı duydum. Devlet Havaalanları ve Meydanları Genel Müdürlüğü, İstanbul
3. Havaalanı için bu kadar yükün altına girmiş.
Çok uzatmadan konuya girelim.
Önce bir konuya açıklık getirelim. Ulaştırma Bakanlığı’nın
kuruluşu hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin 15. Maddesinin ilk iki fıkrası
aşağıdaki gibidir:
“Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü
MADDE 15- (1)
Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolu altyapısı, limanlar, barınaklar, kıyı
yapıları, hava meydanlarının plan ve projelerini hazırlamak veya hazırlatmak ve
onaylamak.
b) (a) bendinde belirtilen ulaştırma altyapılarının inşaatını yapmak veya
yaptırmak, yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek.”
Anlayacağınız, havaalanı yapmak Ulaştırma Bakanlığı Altyapı Yatırımları
Genel Müdürlüğü’nün işi. Bu birimin eski adı DLH – Devlet Hava Meydanları,
Demiryolları ve Limanlar idi. 3. havaalanını bu birim yapsaydı, harcamalar doğrudan bütçeden yapılmış olacaktı. Açık büyüyecek, borç artacaktı.
Dünyanın her yerinde büyük altyapı yatırımlarını devlet yapar. Çünkü hiç
bir özel sektör kuruluşu devasa yatırımlar için ucuz finansman bulamaz.
Hazineler devreye girer, iç ve/veya dış borç alırlar ve projeleri kamu eliyle
hayata geçirirler.
Son yıllarda, Kamu Özel
İşbirliği (KÖİ) yeni bir finansman olarak hayata geçirilmeye başlandı. Kamu
çeşitli garantiler ve borç üstlenim anlaşması yaparak projeleri özel sektöre
yaptırıyor. Muhasebe defterine bakarsanız borç sanki özel sektöre aitmiş gibi
görünüyor.
Peki gerçekte böyle
mi? Bakalım.
Önce bilinmesinde
yarar var. Borç verenler kamu
bankalarıymış. Nedense özel ve yabancı bankalar bu projeye kredi
vermemişler. Veya ucuz kredi vermemişler. Nedenlerini onlar biliyor.
Ama bu yazı açısından,
kefil olan KİT’e bakmak gerekiyor. Nasıl oluyor da bu kadar büyük borca kefil
olabiliyor? Bankalar bu kefaleti kabul etmekle ne kadar haklılar?
DHMİ’nin yüzde 100 sermayedarı Hazine
Müsteşarlığı, yani devlet.
Bunu unutmayalım.
Kendisi bağımsız bir
kamu iktisadi işletmesi. Kararlarını yönetim kurulu aracılığıyla alıyor.
Bu kuruluşun ödenmiş
sermeyesi, 2013 yılı itibariyle 1,5 milyar lira kadar. Aynı yıldaki brüt
gelirlerinin toplamı 2,3 milyar lira.
Şimdi sorumuzu
soralım. Siz bankacı olsanız, başkasının
yaklaşık 15 milyar liralık borcuna kefil ararken geliri ve sermayesi bu kadar
küçük olan bir şirketi kefaletini kabul eder misiniz?
Tabi sermayedarını bir
kenara koyarak cevap vermek zor. Zaten kefaleti kabul edenler de buna, yani KİT’in
arkasında Hazine’nin olduğu gerçeğine bakarak karar erdiler. Çünkü, o kamu
bankalarının da sahibi Hazine.
Emir gelince nasıl kefalet
vermesinler?
Bu durumda kefaleti
kim vermiş oluyor? Uzatmayalım, Hazine. Kefalet
riski aslında onun. Ama DHMİ’nin defterine kaydedilmiş.
Rakamlar çok net
olmamakla beraber Hazine’nin böylesi risklerinin toplamı 100 milyar doları
geçmiş durumda.
Bilginize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder