Küresel finansallaşmanın ve aşırı serbest kambiyo rejiminin (sermaye hareketleri) bir
sonucu olarak ekonomide, işimiz gücümüz FED’i izlemek oldu. Üretimi, yatırımı, teknolojiyi,
işsizliği unuttuk. Onlar neredeyse konu olmaktan çıktı. Varsa dolar, yoksa faiz,
borsa.
Önceki yazılarımda da
belirttim. Finansallaşmanın en büyük ektisi olan ucuz fonlama döneminin sonuna
gelindi. Şimdi herkes; faizler ne zaman, ne kadar artacak? Merkez bankaları
hangi hızla bilançolarını küçültecekler? Bunları çözmenin derdine düştü.
Sonunda söyleyeceğimi baştan
söyleyeyim: Merak etmeyin merkez
bankalarının eli kolu bağlı. Öyle hızla hareket edebilecek halleri yok.
Önce bir hatırlatma yapayım.
Bankalar kısa vadeli para toplar, pasiflerine koyarlar. Bu fonları uzun vadeli
kredilere, menkul kıymetlere yatırırlar. Para kazanırlar. Ancak bilançonun
aktifi uzun, pasifi kısa vadeli olduğu için, bilançoda vade uyumsuzluğu vardır.
Yöneticiler, (eğer bir de döviz riski
yoksa) bu riski azaltmak için türev ürünleri kullanarak aktifi sigorta (hedge)
ettirirler.
Sektörün bu sorununun farkında
olan merkez bankaları, “finansal istikrarı” sağlamayı öne çıkarırlar. Hatta çoğu zaman enflasyon hedeflemesini
bir kenara koyarak, finansal istikrarı sağlamak için önlem almaya çabalarlar.
Neden sorusunun birkaç cevabı
var. En önemlisine ilişkin rakamlar
aşağıdaki tabloda yer alıyor. Veriler, 2016 sonu itibariyle dünya türev
piyasalarının büyüklüğü ve türev enstrümanlarının çeşitleri hakkında.
Verilerden, tüm türev kontratlarının itibari değerinin 483
trilyon dolar olduğunu anlıyoruz. İtibari değer demek, işlemin yapıldığı andaki fiyatlardan
hesaplanmış ve hala canlı olan bu günkü toplam değer demek. Kontratların cari
piyasa değeri ise 15 trilyon dolar. Cari
piyasa değeri ise, kontratın son işlem gören fiyatlarla hesaplanmış
piyasa değerini gösteriyor.
Diğer bir deyimle, küresel piyasalardaki türev işlemlerinin
piyasa cari risklerinin toplamı 15 trilyon dolar. Bu değer 2016 Haziran’ında
21,2 trilyon dolarmış. Yani FED’in “faiz yükselteceğim” açıklamalarıyla beraber
gerekli adımlar atılmaya ve gecen altı ayda riskler azaltılmaya başlanmış.
Tablodan da görüldüğü gibi, toplam türev kontratlarının yüzde 67’si faiz kontratı. Yani sabit faiz ile
değişkine faize dayalı işlemler 368 trilyon dolar tutuyor. Cari değerleri de 10
trilyon dolar. Faiz kontratlarının yüzde 38’si Amerikan doları, yüzde 28’i
Avro, yüzde 8’i de sterlin üzerinden yapılmış. Diğer bir deyimle, yüzde
74’ünden fazlası FED, AMB ve BoE hinterlandında.
Daha önemlisi,
faiz kontratlarının yüzde 43’lük; döviz kontratlarının yüzde 76’lık; hisse
senedi kontratlarının ise yüzde 64’lük bölümünün vadesi bir yıldan kısa. Yani
2017 yılı içinde doluyor.
İşte Başkan Yellen’in ve diğerlerinin devamlı “faiz
yükselteceğiz, bilanço küçülteceğiz” deyip, ani hareketlerden ısrarla kaçınmalarının arkasında bu gerçek yatıyor.
Ani bir hareket demek, bankalar ve banka dışı finansal kuruluşlarının büyük
zararlarla karşı karşıya kalmaları demek. Merkez bankaları bunda korkuyor.
Adımlarını çok ama çok dikkatli atmaya çalışıyorlar.
Ancak, yazımdan faizler artmaz, merkez bankaları bilançoları
küçülmez sonucu çıkmasın. Zararı minimize etmek için yapılan uyarılar bir gün
realize olacak, ucuz fonlar azalacak, döviz faizleri yükselecek.
Kıssadan hisse: Ucuz dövizin etinden sütünden faydalandık. Ama yeni şartlara uymak için hazırlıklara hemen başlanmazsa, başımız ileride derde girecek.
Kaynak: BIS ve kendi hesaplarım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder