Beş trilyon dolarlık
portföyüyle dünyanın en büyük fon/tahvil yönetim şirketi olan Blacrock’un
CEO’su, önceki yıl hissedarlarına yazdığı mektupta ilginç bir bölüm var. CEO
şikâyetine gelişmiş ülkelerdeki, özellikle AB ve ABD’deki negatif veya sıfır
faizlerden bahsederek başlıyor. Ardından diyor ki; “İnsanlar gelecekte arzu ettikleri emeklilik gelirine ulaşmak için
bugün daha çok yatırım yapma zorundalar. Örneğin, bugün 35 yaşında olan bir
kişi 65 yaşından sonrası için yıllık 48 bin $ emeklilik geliri elde etmek
istiyorsa, %5’lik faiz ortamında, bugün yılda 178 bin $ birikim yapması
gerekiyor. Buna karşılık %2’lik bir ortamda aynı kişi, emekliliğinde aynı
yıllık geliri elde edebilmek için 563 bin $ (3,2 daha fazla) yatırım yapmak
zorunda.”
Konu gelişmiş ülkelerdeki
emeklilik sistemlerinin açıklarına gelmişken G7 ülkelerinin toplam açıklarından
bahsetmeden olmaz. Yine büyük uluslararası yatırım bankalarından biri olan Citybank’ın bir çalışmasına göre; ABD sosyal güvenlik sisteminin 10 trilyon
dolar kadar açığı var. Diğer bir deyimle, emeklilik fonlarının varlıkları
söz verdikleri yükümlülükleri karşılamaya yetmiyor.
Aynı Rapora göre, ABD’nin
de dâhil olduğu 20 OECD ülkesindeki
durum da hiç iç açıcı değil. 2016
yılında yapılan hesaplara göre, emeklilik sistemlerinin tahmini açığı 78
trilyon dolar. Bu rakam, bahsi geçen ülkelerin milli gelirlerinin yaklaşık
% 190’ına karşılık geliyor. Oysa aynı yılda, bu ülkelerin kamu borçları
toplamı, sadece 44 trilyon dolar.
Gelişmiş ekonomiler için
uzun vadeli gibi görünen bu sorun bizim için kısa vadeli bir dert.
Bugün dünya borsalarının toplam değeri 99 trilyon
$ kadar. Bu toplam, dünya milli gelirinin % 125’ine karşılık geliyor. Kendi
ülkelerinde yeteri kadar yüksek getiri elde edemeyen emeklilik fonları, yükselen
piyasa ekonomilerine, öncesine oranla daha fazla yatırım yapıyorlar. Dünya Bankası’na göre; 1990’dan önce bu
ülkelerde önemsenmeyecek kadar az olan yabancıların hisse senedi yatırımları,
1999 yılında milli gelirlerinin %7’sine, 2011 yılında %11’ine çıktı. Bol
likidite sonucu iş artık öyle bir yere geldi ki; jeopolitik risklerin zirve
yaptığı bir günlerde bile borsalar yukarı gidiyor.
Ancak bunun da bir
ekonomik sonucu var. Para ve sermaye piyasalarını yabancıya sonsuza kadar açan
bu ülkeler, gelen anaparanın faizini ve getirisini ödeyebilmek için yeniden
dışardan döviz bulmak zorunda kalıyorlar. Böylelikle
dış borca bağımlı hale geliyorlar.
Bununla beraber, yukarıdaki
açık rakamlarından da çok net görüldüğü gibi, dünyaya bol ve ucuz döviz arz
eden ülkelerin, düşük faiz politikasını daha fazla sürdürmeleri pek mümkün değil.
Şimdilik olayın pek farkında olmayan emekliler bir yerden sonra durumu fark
etmeye başlayacaklar. Karar alıcılara baskı yapacaklar.
Bazılarınız “o zaman neden hemen faiz yükseltmiyorlar?”
diye sorabilirler. Yapamıyorlar çünkü bol ve ucuz parayı alan bankalar sisteme
dağıttılar, türev ürünlere yatırdılar. Cari
değeri 15 trilyon dolar olan türev ürünlerin 10 trilyon doları (%67) fazlası
sabit/değişken faiz kontratları gibi türev ürünlere bağlı. Ani bir
değişiklik olsa batacak paranın toplamı tam olarak hesap edilemiyor. Bu nedenle
faizleri yavaş yavaş, uyararak yükseltiyorlar.
Ama bu dönemin sonuna
gelindiği eskisine göre daha çok dile getiriliyor. Düşünsenize, Citibank bile
rapor yazıyor. Çünkü sorunun büyüklüğünün, sistemik risk yarattığının onlar da
farkındalar.
Nedense kimse yükselen
piyasa ekonomilerindeki emeklileri düşünmüyor. Varsa yoksa gelişmiş
ülkelerdekilerin sorunları. Burada kritik soru şu: Sizce Amerikalı emekli Havai’
de geçireceği emeklilik günlerinden vaz geçememek için ne yapacak? Daha fazla
birikim mi yoksa daha yüksek getiri mi arayacak? Cevabınız ikinci ise bu
getiriyi kendi ülkesinde mi yoksa yükselen piyasa ekonomilerinde mi bulacak?
Yoksa doğru cevap “her ikisi de” mi?
Hakan Bey, çok iyi bir noktadan ufuk açıcı bir bakış açısı yakalamışsınız bu yazınızda. Hani onların emeklilik sorunları bile dediğiniz üzere bizim sorunumuz olacak riski yüksek finans yapımızı düzeltmezsek.
YanıtlaSilDaha fazla borçlanma, daha fazla rezerv biriktirme sonucunu da doğuruyor. Bu MB rezervinin de bir maliyeti var değil mi?
MB sı, rezervini arttırıyor. Bunun önemli bir bölümünü ABD tahvillerine yatırıyor. Doları verip, tahvili alıyor. MB sı bu alışverişte yüzde 2 ler seviyesinde faiz elde ediyorken, verdiğimiz o dolarlar yine ülkemize girip yabancı yatırımcının yüzde2 den daha fazla kazanç elde etmesiyle sonuçlanıyor. Yanlış mı kurguluyorum?
Hayır. Bir merkez bankası neden başka bir ülkenin parasını rezerv olarak tutar? O ülke ile ithalat yapıyorsa. Ancak artık iş sadece mal ticareti olmaktan çıktı. Finansal ticaret (hisse+tahvil) için de rezerv tutuluyor. Yani sıcak paracılar buradan da para kazanıyor.
YanıtlaSil