Türkiye 2006 yılından bu
yana para politikasında Enflasyon Hedeflemesi(EH) uyguluyor. 1990’lı yıllarda
Yeni Zelanda’da başlayan uygulama, 2001’den sonra hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ekonomilerde yayıldı. Daha önceki moda olan parasal
programlamanın yerine geçti. Parasal
programlamada yapılan M1, M2 gibi parasal büyüklüklerde, enflasyon
tahminine göre yıllık hedefler koymaktan ibaretti. Ancak bunun çok başarılı
olmadığı düşünüldü ve EH merkez bankalarınca kullanılmaya başlandı.
Aslında çok büyük bir
değişim olduğunu söylemek zor. Enflasyonla
mücadelede esas olan merkez bankalarının aldıkları kararlarla fiyatlandırma
mekanizmalarını etkilemeleri. Fiyat kararı alanları aşağı veya yukarı yönde
kararlarını değiştirmeye ikna edebilmeleri. Örnek vermek gerekirse: Merkez
bankaları ithal mal satan firmanın kura bağlı değişimlerden, iç üretim
yapanların da enerji maliyetlerinden olabildiğince az etkilenerek fiyatlama
yapabilmelerini sağlamaya çalışırlar. Kararlar alınırken toplumu, geçmiş verilerin
değil gelecekteki beklentilerin daha önemli olduğuna ikna etmeyi amaçlarlar.
TCMB başarılı mı?
TC Merkez Bankası önce
örtülü başladığı EH politikasını 2006 yılından itibaren şeffaf bir şekilde
uyguluyor. Yılsonu hedefini, hükümetle beraber belirliyor ve kamuoyuna ilan
ediyor.
Aşağıdaki tablodan da
görüleceği gibi, değil yılın başındakiler, son çeyrekte yapılan tahminler bile
gerçekleşmelerden oldukça uzak. Sadece 2009 ve 2010 yılları dışında hedefin
üstünde, o yıllarda da altında kalınmış. 2010 senesindeki sapmayı önemsemek
lazım. O yıl için hedefin tutturulduğunu kabul etmek gerek. Ama diğer yıllardaki
hedefler ile gerçekleşmeler arasındaki fark çok fazla.
O zaman TCMB’nin uyguladığı politikanın, koyduğu
hedefin kredibilitesi tartışmalı. Karar alıcıların bu hedefe göre fiyat
belirlemelerini beklemek biraz fazla iyimserlik olur. Zaten, sanırım Sayın Ekonomi
Bakanı da enflasyonun önemli olmadığını ifade ederken bunu kastediyor.
O zaman yeni politika seçeneğini düşünmek için erken mi?
2008 Küresel Krizinden
sonraki dönemde büyük merkez bankaları piyasaları likiditeye boğarken
enflasyonu hiç dikkate almadılar. Ama şirketler ve hanehalkı da aşırı borçlu
olduğu için bol para, beklentilerin aksine, enflasyona neden olmadı.
Buradan yola çıkarak son
yıllarda büyümeyi öne çıkaran yaklaşımlar öne çıkmaya başladı. Bir örnek vermek
gerekirse, ILO (Uluslararası Çalışma
Örgütü)nün çalışmalarında ücret artışlarının yönlendirdiği, iç tüketime dayalı
büyüme modellerinin alternatifleri dikkat çekiyor. Bu modelin içinde para
politikasına biçilen rol; kısa vadede büyümeye ve finansal istikrara destek
olmak, orta vadede ise enflasyon hedeflemesine ısrarla devam etmek.
Bir anlamda para politikasının
sadece enflasyonu değil finansal istikrar ve ekonomik büyümenin de,
enflasyonist etki yaratmadan dikkate alınması öneriliyor.
Belki TCMB Kanununda enflasyon, finansal istikrar
ve büyüme beraber yer alıyor denebilir. O zaman büyüme konusunu ekonomik
bir öncelik konusunda tartışmayı düşünmekte bir zarar yok. Ama merkez
bankalarının tek başına büyümeye çok fazla katkısı olamayacağı gerçeğini
unutmadan. Bir de yeniden ve dikkatlice dizayn edilmiş maliye politikası
seçeneklerinin önceliğini bilerek, kavrayarak.
Kaynak: Citibank ve kendi hesaplarımız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder