Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde
aşırı sağcılar ve milliyetçi, anti-AB partilerin oy patlaması yapmasını dikkatle
değerlendirmek gerek. Gelinen aşama, demokraside olur böyle şeyler, zaten
katılımda çok düşük diyerek geçiştirilemeyecek kadar önemli.
II.
Dünya Savaşından sonra tamamen bir refah devleti temeliyle yapılanan kıta
Avrupası devletlerinin düzenlerini sürdürebilmesi büyük ölçüde ihracata
bağlıydı. Yüzyıllar boyunca dünyanın çeşitli
bölgelerine yaptıkları yatırımlardan elde ettikleriyle, gelişme yolundaki
ülkelere mal satarak içeride sosyal devlet olabildiler. Dar ve sabit gelirli
kesimlere bol para aktarabildiler. Binlerce Avroluk asgari ücretler, sosyal
transferler, işsizlik paraları dağıtarak bugünlere geldiler.
Ama
artık deniz bitti.
2008
Küresel Krizinden sonra batan bankalar ve sorunlu şirketlerin yükleri
devletlere yüklenmeye başlayınca bütçeler açık vermeye başladı.
İşsizlik, özellikle gençler arasında arttı. Pasta küçülmeye başladı.
Pasta küçülünce, daha önce bolluk
zamanında masada kaç kişi olduğu sayılmazken şimdi, ülke dışından gelenlerin
masadaki yeri sorgulanmaya başladı. Artık
“Bu Arap, bu Türk, bu Romen nereden çıktı? Çalışmadan oturan bu insanlara neden
bizim vergilerimizden kaynak aktarılıyor?” gibi sorular soruluyor.
Önceden insan hakkı, dostluk, kardeşlik
ve barış şarkıları söyleyenler, ekmeğimizi paylaşmalıyız diyenler azalmaya
başladı. Birden bire milliyetçi şarkılar söylenir oldu. Küçük olsun benim olsuncu
anlayışlar yayılıyor.
Yeni
durum ortak karar almayı daha da zorlaştırır
Halbuki
Avrupa’nın şu anda acilen ortak karar almasını gerektiren bir ortam var.
Hem siyasi hem de ekonomik olarak
Birliğin geleceği bazı egemenlik yetkilerinin Brüksel’e devredilmesine bağlı.
Örneğin merkezi bankacılık otoritesi gibi yapıların ivedilikle çalışmaya
başlaması lazım. ECB’den ucuz para vererek banka bilançoları düzeltilemiyor.
Ama Fransa’da sosyalistlerin, daha önce
çok arzu ettikleri böylesi bir yapıyı şimdi ne kadar desteklemek
isteyeceklerini görmek gerekecek. Çünkü hükümet aşırı sağcı Milliyetçi
Cephe’nin seçim başarısını görmemezlikten gelemezler. Benzeri yorumu İngiltere,
İtalya ve diğerleri için de yapabiliriz. O zaman AB’nin önünde zor bir süreç
varmış gibi görünüyor.
Bizi
nasıl etkiler?
Siyasi
olarak limoni olan ilişkilerimiz, gerek bizdeki anlayışın değişmesi gerekse
Almanya – Fransa merkezli yapının yeni üyelerin yükünü artık taşımak
istemeyeceklerinin kesin olması nedeniyle daha gerileyebilir.
Avrupa ve Batı eksenli politika tercihlerini önemseyenlerin külahı önüne koyup
düşünmelerinin tam zamanı. Tanzimat’tan
bu yana süregelen batılılaşma mücadelesinde
yeni bir evreye doğru gittiğimiz söylemek çok yanlış olmaz sanırım.
Ne yazık ki, şimdi dünürlük zamanı değil.
Kız istemeye bir kere gittik birçok şart ileri sürdüler düğün ertelendi. Şimdi
kız evinde de yeni durumlar ortaya çıktı. Gelişmeleri yakından izlemek lazım.
Ekonomik
olarak kısa vadede büyük değişim beklemek yanlış olur.
Avrupalı ticari eksenli düşündüğü için iktisadi ilişkilerimizde bir sorun
olmaz. Aynen bugünkü gibi devam eder. Ama kendi iç sorunlarına hızlı çözüm
bulamaz ve reformları daha da ötelerse o zaman büyümesi olumsuz etkilenir.
Düşük Avrupa büyümesi bizim daha az ihracat yapmamız anlamına gelecektir.
Dolayısıyla Avrupa’nın yeni gelişen siyasi
dengelerini daha yakından incelemenin büyük yararı olacağını düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder