Soma faciası iş güvenliği, taşeronluk,
çalışanların borçluluğu, siyasetin mikro alanlara kadar müdahalesi gibi birçok
konuyu bir kez daha önümüze getirdi.
Aslında bazı konular çoğumuz için uzun
zamandır bilinen ama kanıksanan gerçeklerdi. Örneğin kamu denetim birimlerinde şeffaflık, tarafsızlık olmadığını;
yukarının talimatıyla raporlar yazıldığını, yazmayanın pasifize edildiğini
devlette çalışıp bilmeyen, duymayan olamaz. Çünkü bu eski bir bürokrasi geleneğidir.
Yanı sıra taşeronlaşmanın yarattığı
sorunlar da kamuoyunda bilinen konulardan. Özelleştirmenin
sadece kamuya para kazandırmak için yapılmasının açtığı dertleri, en azında
ben, gerek HaberTürk gazetesindeki köşemde gerekse derslerde uzun uzun ele
aldım.
Bunlar ve diğerleri konuşulan, tartışılan
konular.
Ama
bir konu var ki üzerinde uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.
Aslında geçen yıl Gezi olaylarından sonra
başlayan, 17-25 Aralık Operasyonlarıyla tırmanan son olarak Soma’da zirve yapan
bir anlayış geliştirilmeye başlandı: Her
konu sonunda dini bir başlığa
dönüştürülüyor. Olaylar kaderciliğe bağlanıyor. Mesela, maden şehitlerinin
yakınlarına “Yaşananlara isyan etmek, Allah’ın hikmetini sorgulamaya kadar
gidebilir. Yanlıştır” diyenler ortalıkta dolaşıyor. Ama olayların sorgulanması
gereken yanları olduğunu iddia eden avukatlar göz altına alınıyor.
Bana
göre bu gidiş, demokrasinin geleceği açısından çok riskli.
Şöyle ki; amacı sadece Soma’daki ailelere yardım etmek olan bir faaliyet özünde
ekonomik bir mücadeledir. Onların yasal haklarını savunmak, devlet dairelerinde
işlerini takip etmek, gerekiyorsa psikiyatrik destek vermek, çocuklarının
eğitimine yardımcı olmak gibi çalışmalar mutlaka siyasi sonucu olması gereken
çalışmalar değildir. Olmamalıdır da.
Daha
iyi bir çevrede yaşamak isteyen, deresine HES yapılmasını istemeyen Rize ‘linin
talebi de tamamen demokratik bir taleptir. Onun siyasi bir içeriği yoktur.
Diğer bir deyimle, farklı siyasi fikirlere sahip olsalar, değişik partilere oy
verseler bile aynı derede yaşayanların HES’e karşı olması onların siyasi bir
faaliyet içinde olduğunu göstermez.
Siyasi
mücadele nedir?
Son dönemde eğer hükümetin yaptıklarını onaylamazsanız ona karşı siyasi bir çaba
içindeymiş gibi algılanıyor.
Halbuki,
ekonomik ve demokratik mücadele ile siyasi mücadeleyi bir birinden ayıran temel
olgu iktidar hedefidir. Sivil toplum
örgütleri hiç bir zaman siyasi iktidar mücadelesi vermezler, vermemelidirler. Köyümüzü
güzelleştirelim derneğinin ne tür bir iktidar hedefi olabilir ki? Onun tek amacı
daha fazla yolu asfaltlamak veya köye okul ve öğretmen lojmanı yaptırmak
olabilir. Bunun için bir partiye üye olmaya bile gerek yoktur.
İnsanların ekonomik talepleri eğer siyasi
bir parti tarafından yapılmıyorsa, ona hemen siyasi bir yafta yapıştırmak da
yanlıştır. Soma’da daha fazla ücret,
daha yüksek iş güvenliği standardı isteyen işçinin ne tür bir iktidar hedefi
olabilir ki? Tek isteği okuyan çocuğuna iyi bir gelecek hazırlamak ve/veya
kredi borcunu ödeyebilmek olan işçi boş zaman bulup siyasetle ilgilenmesi bile
zordur.
Yazdıklarımdan siyasi mücadeleyi yanlış
bulduğum gibi bir sonuç çıkarılmasın. Siyaset ve siyasetçi demokrasinin olmazsa
olmazlarıdır. Ancak sadece ekonomik, demokratik haklarını savunanların karşına
dini söylemlerle çıkmak çok yanlış ve riskli bir gelişmedir.
Dünyevi
meselelere uhrevi bir anlam vererek insanları bölmenin zararını anlamak için
dünya tarihine biraz daha yakından bakmak yeterli olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder