Önce bir
konuda anlaşalım. Kendisine ekonomik
büyüme vaat etmeyen partiye seçmen oy vermiyor. Dolayısıyla mahalli idare
seçimlerinden sonra yapılan kamuoyu yoklamalarında seçmenlerin yüzde 70’inin
dört ay önce hangi partiye oy vereceklerini kararlaştırdıkları anlaşılıyor.
Öyleyse bu kararın arkasındaki en büyük etkenlerden birisi refah beklentisi ve
ekonomik istikrardır desek çok yanlış olmaz.
Şimdi
gelelim seçmenin neden böyle düşündüğüne.
İster
muhafazakar, ister liberal, ister dinci, ister sosyalist veya ulusalcı, isterse
bölücü olalım. Hepimizin ortak yanı daha
iyi yaşamak. Ekonomide üretilen refahtan daha fazla pay alabilmek.
Belki
çoğumuz borçlanarak alabildiğimiz akıllı telefonu refah artışı olarak değerlendiriyor
olabiliriz. Olması gereken standartların çok altında varoşlarda yaşamayı,
geldiğimiz köydeki şartlardan daha iyi olduğu için rahatlıkla kabulleniyoruz.
Çoğumuz
zaten doğrudan vergi ödemediğimiz ve dolayısıyla vergi bilincimiz oluşmadığı
için kamu malından pay almayı “domuzdan kıl koparmak” olarak kabulleniyoruz. Dolayısıyla rüşvet, kamu malından çalmayı
yadırgamıyoruz.
Sadece
ekonomi büyüdü mü, sokağa asfalt atıldı mı ona bakıyoruz.
Dışarıdan
döviz gelirken iyiydi
Son on
senede dünya önemli bir kriz atlattı. Merkez bankaları önce büyümeyi
tetiklemek, sonra da krizden çıkabilmek için döviz bastılar. Bizim gibi iç
tasarrufu yetmeyen ülkeler ucuz kaynak buldular. Daha çok kredi dağıtıldı daha
çok ithalat yapıldı. Ekonomilerde rüzgar
arkadan esti Yelkenler şişti. Pupa yelken giderken çok mutlu olduk.
Ama şimdi rüzgar döndü. Baştan, pruvadan
esiyor. Dışarıdan gelen döviz azalmaya başladı.
Tam bu
arada bizde de ekonomik sorunlar yerinde dururken uzun bir seçim ortamına
girdik. Mahalli idare seçimleri benim beklediğim gibi geçti. 24. Mart. 2014
tarihli yazımdaki yazımda oy oranları üzerindeki tahminlerime bakabilirsiniz.
Bana göre seçimin galibi MHP.
Kaybedenleri AKP ve CHP. Uzun uzun tahliller yapmak istemiyorum. Siz benden
daha iyisini yaparsınız.
Şimdi
daha kritik olan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler geldi. Sorular çoğaldı. Diğer bir deyimle politik riskler azalmadı ortada
duruyor:
·
Bugünkü
şartlarda 270-280 milletvekili çıkarabilen iktidar erken seçime gider mi?
·
Yoksa
seçim sistemi değiştirilip, dar bölge sistemine geçilecek mi?
·
Cumhurbaşkanı
adayı kim olacak?
·
Rüşvet
ve yolsuzluk fezlekelerinin üstü tamamen örtüldü mü? Yeni fezlekelerle yargı
süreci değişecek mi?
·
Seçimler
zamanında yapılacaksa Başbakan kim olacak?
·
Muhalefet
ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarabilecek mi?
·
Eğer
muhalif aday seçilirse AKP’de dengeler nasıl etkilenecek?
·
Cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonra anayasal değişiklik ve başkanlık rejimi tartışmaları tekrar
gündeme gelir mi?
·
BDP
+ PKK “şimdi ne alırsam kardır” yaklaşımıyla özerklik, kanton, anadilde eğitim,
yerel güvenlik kuvveti, Kürt Ortak Pazarı gibi söylemlerinde nereye kadar ciddi
tavır alır? Yoksa AKP’nin dümen suyunda kalmaya devam eder mi?
Çok
uzatmadan burada keseyim.
Bu ve benzeri sorulara net ve kesin
cevaplar bulunmadan siyasi riskler ortadan kalkmaz. Limana daha çok var. Pruva rüzgarda fırtınalı denize doğru
hızla ilerleyen tekne çok sağlam değil. Kaptan ve mürettebat konusunda
tartışmalar devam ediyor.
Kısacası
işimiz daha bitmedi. Deniz tutanlar ilaç alsınlar. Yolunuz uzun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder