Artık adetten oldu. Ekonomi ne zaman biraz
dalgalansa hemen bir yetkili çıkıyor çözümün tasarrufları artırmaktan geçtiğine
vurgu yapıyor. Basın toplantılarında, Meclis’te yapılan konuşmalarda
tasarrufların milli gelire oranının nasıl çoğaltılacağı açıklanıyor. Orta
Vadeli Programlarda olsun yıllık bütçe konuşmalarında olsun önemle üzerinde
durulan ilk konu bu.
Ancak bunlar bana pek inandırıcı gelmiyor.
Nedenlerinden birisi yetkililerin kadının iş ve
çalışma hayatına bakışları. Geçen günkü gazetelerde vardı. Yeni yılda doğan
bebekleri kutlarken, “Bakan Müezzinoğlu,
bu sırada annelere de tavsiye ‘de bulunmaktan geri durmayarak, “Anneler
dünyada, bir başkasının sahip olamayacağı annelik kariyerine sahip oluyorlar.
Anneler, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları
gerekir” diye konuşmuş.
Bana göre bu öneri, çalışabilir nüfusun yarısını
oluşturan kadınların çalışmayı ikinci plana atmaları demek. Çalışma hayatından
önce anneliği düşünsünler demek. Diğer bir deyimle ikisi arasında tercih yapmak
zorunda kalırlarsa anneliği seçsinler demek.
İlk bakışta ne kadar ulvi görünüyor değil mi?
Doğanın anneye verdiği doğurganlık ayrıcalığının kullanılmasından daha doğal ne
olabilir? Ama yanına bir de en az üç çocuk
yapın önermesini koyun. Baba da toplama katılınca aile beş kişiye ulaşmış
oluyor.
Anne çalışmayınca eve gelir getiren tek kişi evin
erkeği olacak. O da, çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturanlar gibi asgari
ücretle çalışıyorsa...
Hadi gelin şimdi bir hesap yapmaya çalışalım.
Ev kirası; elektrik, su, doğal gaz ve telefon
parası; çocukların okul giderleri; aylık gıda harcaması ve ulaşım giderlerinin
toplamı sizce asgari ücreti geçer mi? Çok iyimser olalım yetti diyelim. Sizce beş
kişilik aile bu şartlarda tasarruf yapabilir mi?
Hayat bize çok net olarak gösteriyor ki yapamaz.
Ayrıca, yapılan tüm ekonomik araştırmalara göre, gençler ve çok çocuklu
ailelerin tasarruf yapabilme yeteneği diğerlerinden az. Buna bir de
çalışabilecek kadınların da dahil olduğunu düşünün. O zaman tasarruf açığı
sorunu daha da büyüyecektir.
TÜİK
rakamlarına göre çalışabilir kadınların sadece yüzde 31’i çalışıyor.
Bu oran dünya örnekleriyle karşılaştırıldığında çok düşük. Görünen o ki;
kadınların çoğu sadece ev işi yapıyor, çocuk bakıyor ve tüketiyorlar. Her gün
harikalar yaratıp kıt kanaat evlerini geçindirme sanatını uyguluyorlar.
Biz tasarruf edemeyince cari açık veriyoruz.
Dışarıdan tasarruf ithal ediyoruz. Borç alıyoruz. Alırken yüksek faiz ödüyoruz.
Diğer bir bakış açısıyla, aklı kıt “gavurlar!?” az
çocuk yapıyor, kadınlarını çalıştırıyor para biriktiriyorlar. Biz onların biriktirdikleri paraya yüksek
getiri ödeyerek, yatırım yapıyoruz veya ithalat yapıyoruz. Sonra da yeni
model ithal arabamızla ve cep telefonumuzla bir birimize hava atıyoruz.
Sonuç olarak bizim burnumuz borçtan kurtulmuyor.
Yabancılar ise bizden elde ettikleri yüksek getirilerle daha zenginleşiyor,
daha uzun tatil yapıyor, refah içinde yaşıyorlar. Belki de bizdeki faiz lobisi
tartışmalarına da kıs kıs gülüyorlar.
Kim bilir?
Dilinize ve kaleminize sağlık. Yapısal reformlara önce kafalarından başlamaları gerek değerli yöneticilerimizin.
YanıtlaSil''İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” M.Kemal Atatürk
Ekonomik bağımsızlığı hayal olan ailelerin, her şeyi kader görüp bütün beklentilerini öbür dünya ya bırakmaları birilerinin işine geliyor olabilir mi? Zira 12 yılda 70 yılın birikimini satıp, üstüne 400 milyar $ borçla ülkeyi kapitalist sistemin en çok ihtiyacı olduğu zamanda sömürüye (pazara) sonuna kadar açanlar, uyuşmuş bir halktan başka ne ister.
YanıtlaSil