Cumhuriyetin
kurucu kadrolarına öncelikli ekonomik hedeflerini sorsanız, sanırım,
“sanayileşme” derlerdi. Sanayileşmek için gerekli olan sermaye, teknoloji ve
yetişmiş emeğin olmadığı ortamda, ellerinden geldiğince içten, dürüst,
fedakârca bir kalkınma mücadelesi verdikleri kesin.
Gerek
o yıllarda gerek 1950 sonrası Demokrat Parti (DP) döneminde, KİT’ler
sanayileşme ve sanayiye ara mal üretiminde hayati önemde rol oynadılar. Bugün
gittikçe önemini yitiren sanayi sektörü varlığını, büyük oranda, KİT sistemine
borçludur.
Bununla
beraber, özellikle 1950 sonrası döneme bakınca, “her mahallede bir milyoner
yaratmak” şiarıyla iktidar olan DP ve
sonrasındakiler, kamu eliyle zengin yaratmak için, diğer kamu kaynakları gibi
KİT sistemini de sonuna kadar istismar ettiler.
1980
‘e kadar, dışa kapalı ekonomide böylesi bir yapıyı sürdürmek kolaydı. Ama 24
Ocak kararlarıyla gümrük duvarları kaldırılınca, dış rekabete dayanamayan
KİT’ler birer birer dökülmeye, kamuya yük olmaya başladılar.
Çözüm
hemen bulundu. Özelleştirme.
Ama
özelleştirmenin özünün, mülkiyetin el
değiştirmesi değil KİT’in ekonomiye kazandırmak olduğu kavranmadı. Karlı,
özellikle doğal tekel durumundaki KİT’lerin çoğu birilerine, sadece o ihalede
yüksek para verdiği için, devredildi. Özelleştirmenin sonucu, tüketicinin
çıkarlarına olması gerekirken, yeni sahiplerinin çıkarına oldu.
Ancak, yeni KİT’ler
eskileri gibi, siyasetçilerin elinde oyuncak olmaya, kamuya yük oluşturmaya
başlarlarsa ne olacak? Kamuya yük olma durumunu şimdilik bir yana koyalım.
Gelin KİT’leri siyasetçilerin günlük
müdahalelerinden kurtarmak için bir model üzerinde konuşalım.
Yapı
kısaca şöyle.
KİT’lerin
yatırım kararları ilgili bakanlıkla Kalkınma Bakanlığı, finansman ihtiyacı ise
Hazine Müsteşarlığı öncülüğünde belirleniyor. KİT yönetimleri ve ilgililer
burada yıllık performans kriterleri üzerinde ön anlaşmaya varacaklar. Örneğin,
TCDD ne kadar yolcu taşıyacağını, ne kadar demiryolu inşa edeceğini, ne kadar
zarar beklediğini, bunların sonucunda ne kadar bütçe desteğine ihtiyacı
olduğunu burada ortaya koyacak.
Klasik sistemden
farkı olan önemli bir değişiklikten bahsedelim. KİT yöneticileri,
gerekli Anayasa değişikliği yapılarak, özel sektörde deneyimi olan uzmanlar
arasından seçilebilecek. Veya yönetim hakkı, YPK’nın koyduğu performansa
uyacağını taahhüt eden ekiplere belli bir süreliğine devredilebilecek. Bu
müzakereleri, YPK adına KİT’lerin Yatırım ve Finansman Programını yapan,
Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığındaki ekip yapacak. YPK’nın istediği performansı ben daha iyi
gösteririm diyen ekibe yönetim hakkı devredilecek.
Ortaya
çıkan taslaklar, Yüksek Planlama Kurulu’na (YPK) götürülecek. Siyasiler varsa
isteklerini sıralayacaklar ve bütçe tahsisleri üzerinde son sözü söyleyecekler.
En önemlisi, bu aşamadan sonra hükümetin
KİT’in günlük işlerine müdahalesi bitecek. İş artık KİT yöneticilerine
kalacak.
Ardından
TBMM devreye girecek. KİT Komisyonu
yeniden yapılandırılacak. Komisyon uzman ve Sayıştay desteği ile tahkim
edilecek. Meclis kamu adına denetim yapacak ve faaliyetleri YPK’da belirlenen
performans kriterleri açısından denetleyecek. Söz verilen hedeflere uyulmadıysa
nedenleri sorgulanacak ve gerekirse ceza verilecek. Uygun görürse yönetim ibra edecek.
Diğer bir deyimle KİT yöneticileri hükümetten çok TBMM’ye hesap verir
olacaklar.
Böylelikle
hem muhalefet hem de kamuoyu bir KİT’in çalışmalarından en geniş şekilde
bilgilenmiş olacak. TBMM ve kamuoyu denetimine açılmış KİT sisteminin
siyasetçiler tarafından istismar edilmesi, tüketiciye yük olması engellenmiş
olacak.
Bu
bir özet. Eğer istenirse detayı tartışılır ve devlete yük olan değil,
sanayileşmeye yardımcı olan, ithalatı azaltan bir yeni sistem kurulabilir.
sayın Hocam,
YanıtlaSilİçinden geçtiğimiz zamanlarda yeniden KİT´lerden bahsetmek hem cesaret isteyen hem de vizyon gerektiren bir iş.
düşüncelerinize katılarak, sizi tebrik ediyorum.
iyi çalışmalar.
ÇOK TEŞEKKÜRLER
SilÇOK TEŞEKKÜRLER
Sil