28 Şubat 2014

Ses bantları seçmeni çok etkilemez

Siyaset yazmaya niyetli değilim.

Sadece geçmişte yaşanan iki olayı hatırlatarak, bugün yaşananlar hakkında siyasi bir sonuca varmaya çalışacağım. Doğal olarak itirazlar olacak, “Bununla onların ne ilgisi var?” gibi sorular aklınıza gelecek.

Ama ben hatırlatmamı yapayım, sonuca siz yine de yorum yapın.

2000 yılı nüfus sayımında fazla çıkan nüfus


Devlet 2000 yılında Genel Nüfus Sayımı yaptı.

Merkezi bütçeden yerel yönetimlere aktarılan kaynak nüfusa göre ayarlandığı için bazı yerel yöneticiler, İller Bankası’ndan daha fazla kaynak alabilmek amacıyla sayımda hile yaptılar. Bu benim iddiam değil. O zaman Devlet İstatistik Enstitüsü’nden sorumlu olan devlet bakanı Tunca Toskay’ın açıklaması. Toskay, 73 ildeki 2290 yerel yerleşim yerinin nüfuslarının incelemeye tabi tutulduğunu belirterek, hatalı ve mükerrer yazımların düzelttiğini belirtmişti. Sayın Bakana göre 3 milyon 552 bin kişi fazla sayılmıştı.

Bazı nüfus bilimciler ise, fazla sayımın bunun iki katı, 7 milyon kişi olduğunu ileri sürdüler. Bu savı ileri sürerken, yedi yıl sonra, 2007 yılında sayılan nüfusun 70,5 milyon olmasından yola çıktılar. Yıllık ölüm istatistiklerini kullanarak yaptıkları hesapları kullandılar. Sonuç 2000 yılı sayımındaki hatanın bakanın söylediğinden daha büyük olduğu yönünde.

İster 3,5 ister 7 milyon kişi olsun. Bunu yapan kim? Önce evlere tek tek gidip kayıt yapan öğretmen, memur, emekli, yani okumuş insanlar. Onları yönlendirenler kimler? Muhtar, belediye başkanı ve diğer kamu görevlileri. Devlet olayın farkında mı? Evet. Bakan açıklama yapıyor. Devlete yalan beyanda bulunmak suç mu? Kesiklikle evet.

Peki, cezalandırılan olmuş mu? Hayır.

Kimi cezalandıracaksınız? Tüm mahalleyi mi? Beldeyi mi? DİE sorumlularını mı?
O zaman durum şöyle açıklanabilir sanırım: Hep beraber bir araya gelinmiş köye, mahalleye, beldeye, ilçeye haksız yere daha fazla kamu kaynağı aktarılması amacıyla yalan söylenmiş. Bir anlamda, insanlar bir araya gelmişler devlet soymaya çalışmışlar.

Son cümle ağır mı oldu?

O zaman ikinci örneği hatırlatayım.

Doğrudan Gelir Desteği (DGD) ödemeleri

1999 yılında Dünya Bankası’ndan alınan bir borçla, tarım arazilerinin kayıt altına alınması amaçlandı. Çiftçiye toprağını kaydettirmesi durumunda, dönüm başına ödeme yapılacağı duyuruldu. Amaç tarım alanının büyülüğü, toprağın yapısını ve hangi ürüne daha elverişli olduğunu saptamaktı.
Polatlı, Serik, Manavgat, Adıyaman Merkez ve Kâhta, Akçaabat, Sürmene’de pilot uygulamalar başlatıldı. İlk yılın sonunda, Polatlı’da 2 bin kişinin başvurması beklenirken 8 bin kişi başvurdu. Beyan edilen arazi büyüklüğü ilçenin resmi kayıtlarının dört katına karşılık geliyordu. Aynı durum Adıyaman Merkez ve Kâhta’da yaşandı.

Durumu Dünya Bankası’nın yabancı uzmanlarına açıklamakta ciddi sıkıntılar ortaya çıktı. Her iki örnekte de, devletten daha fazla para alabilmek için yalan beyanda bulunulmuştu. Bunu “elin gâvuruna !” nasıl izah edebilirsiniz?

Ama kendi içimizde işimiz kolay. Çünkü “Devletin malı deniz yemeyen domuz” gibi bir özdeyiş aklımıza geliyor. Hemen kendinize soruyorsunuz: “Çoğunluğunun Müslüman olduğu söylenen bir ülkede, kim domuz olmak ister?”


Öyleyse, gelecek seçimlerde ses bantlarından etkilenerek oy verecek olanların sayısı çok fazla olamayacak dersek yanlış olmaz.

4 yorum:

  1. Ben umudumu kaybetmek istemiyorum. İlahi adalete ve turk mıletıne guvenmek istiyorum. Gecmişte anapı bugun akepeyı kullanan milletın yeni kullanacak bır parti bulacağına inanıyorum. Zira artık bu parti veya cemaat vasıtası ile daha fazla götüremezler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güven konusunda ben de aynı yerdeyim. Yorum için teşekkürler.

      Sil
  2. Doğru yazmışsın üstadım da
    Ey Hocanın Referandumda "Mezardakilere bile oy" fetvasının etkisini bu analize katmak gerekmez mi?
    Alper

    YanıtlaSil
  3. Elinize sağlık hocam, yazılarınızı keyifle okuyorum Bence, seçimler izlediğimiz adli olaylardan "bir şekilde" etkilenecek hocam zira AKP yoruldu ve/veya gorevini tamamladı Bence düşünülmesi gereken konular; yeni yerel yöneticilerimizin vatandaşın yönetim süreçlerine katılımcılığını teşvik eden ve kamu yararını öne çıkaran çalışmalarını nasıl sağlayabileceğimiz olmalı, sizce de öyle değil mi ? - Peker

    YanıtlaSil