Şubat
ayında Ankara’da 17 derece sıcaklık gördük ama bu kış kar görmedik desem yalan
değil. Kuraklık beklentisi her geçen gün
artıyor. Uzmanlardan ciddi uyarılar gelmeye başladı.
Haklılar.
İnsan su
ve gıda olmadan yaşayamaz. Tarih, bir anlamda, su ve gıda güvenliğini sağlamak
için yapılan savaşların bütünüdür. Meraklı olanlar bilirler, suya ve tarım
alanına hâkim olan uluslar ekonomik büyüme mücadelesine daima bir adım önde başlamışlardır.
Bu
nedenledir ki, dünya nüfusunun çok büyük çoğunluğu kuzey yarım kürede yeşil
kuşak olarak tanımlanan, bol yağmur alan, ekilebilir arazinin çok olduğu
bölgelere yerleşmiştir.
Ekonomiyi
nasıl etkiler?
Devletin
verilerine göre, Türkiye’de toplam
işlenen tarım alanı 39,1 milyon hektar ve bunun 16,5 milyon hektarı ekili alan.
Milli gelirin yaklaşık yüzde 9 -10 ‘unu
oluşturan tarımsal üretimde çalışanlar toplam istihdamın yüzde 22,5’inden
fazla. Diğer bir
deyimle üretimde çok büyük payı olmasa da istihdam açısından önemli bir alan.
Neredeyse her 4 çalışanın birisi tarımdan ekmeğini kazanıyor.
Bu
nedenle, eğer iki ay içinde normalden
fazla yağmur yağmazsa bu yıl Türkiye’nin işi daha da zorlaşabilir.
Tarımla
uğraşanların ilk tahminlerine göre; Çukurova,
Konya ve İç Anadolu’da yaklaşık 3 milyon hektar arazide kuraklık tehlikesi
çoğalmış. Toplam ekilebilir alanın çok büyük bir bölümü. Tarımsal üretimi
olumsuz etkilenecek. Hatta Çorum’da çiftçilerin kuraklığa kısmen çözüm
olabileceği düşüncesiyle, kışlıktan umutlarını kestikleri için, yazlık buğday
tohumu ektiklerini duydum.
Biliyorsunuz,
yılbaşındaki kur ve faiz hareketlerinden sonra büyüme tahminleri aşağı
çekilmeye başlandı. Ekonomistler yüzde 2 civarında büyüme bekliyorlar. Hatta bazıları, eğer, kur ve faizden geriye
dönüş olmazsa yüzde 1’leri bile görebileceğimizi öngörüyor.
Buna bir de kuraklık ve tarımsal üretimde
azalma eklenirse ekonomik büyümenin sıfıra doğru düşmesi yadırganmamalı.
Böylesi
bir gelişme, işsizlik rakamlarını da olumsuz
etkileyecektir. Zaten gelir ve kredi borcu sorunu yaşayan çiftçiler, bir de
işsizlik artınca tüketim oldukça yavaşlayacaktır.
Yanı
sıra, aktivitedeki yavaşlama nedeniyle
başta dar gelirli kişiler ve KOBİ’ler olmak üzere kredi borçlularının borç geri
ödemeleri sıkıntıyla karşılaşabilir. Sağlamlığıyla
övündüğümüz finansal sektörde veriler bozulabilir.
Sadece
bunlar değil, düşen tarım üretimi gıda fiyatlarında da beklenmedik artışları
gündeme getirecektir. Gıda fiyatlarındaki artışa bir de elektrik ve doğal gazda
bekletilen zamlar eklenecek. Bu durumda
enflasyonda yılsonunda yüzde 8’ler bile hayal olabilir.
Artan
fiyatlar, dar gelirlilerin gıda tüketimini azaltacak. Büyümenin düşmesine,
işsizliğin artmasına bunu da ekleyince insanlar biraz daha fakirleşecek.
Unutmayın
uzun bir seçim dönemindeyiz. Böylesi ekonomik ortama siyasetçi fazla dayanamaz.
Harcamaları, özellikle sosyal yardımları çoğaltır. O zaman bütçe açığı zorlanmaya başlayacaktır.
Adımız
zaten “kırılgan beşliye” çıkmış. Gelin “Biraz bütçe açığı verecek yerimiz var”
demeyelim. Cari açığın yanına bütçe açığını da koymayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder