Seçim
ortamına girdiğimizden bu yana, projeler havada uçuşuyor. Öyle ki, Ankara
Belediyesi inşaatı devam eden proje için bitmiş algısı yaratan bir reklam bile
hazırlamış. Her zamanki gibi sözlerin, vadelerin bini bir para. Seçmenin kime
oy vereceğine karar verirken daha çok yatırım yapanı tercih edeceğine
inanılıyor.
Kısmen
doğru. Özellikle şehrin varoşlarında yaşayan, refahtan yeteri kadar pay
alamayanlar için böylesi sözler umut vaat ediyor. Kendisi doğrudan vergi mükellefi
olmadığı için yatırımlar için yapılan harcamaları ve borçlanmaları sorgulamak
aklına bile gelmiyor.
Seçmenin
yatırımlardan hoşlandığını bilen hükümet, Gezi
Eylemleri ve 17 Aralık soruşturmalarının bir amacının da mega projeleri
baltalamak olduğunu ileri sürüyor. 3. Havaalanı, Kanal İstanbul gibi büyük
altyapı projelerinin engellendiğini söylüyor. İç kaynakların yeterli olmadığını
bildiği için dış kaynak arayışını kolaylaştırmaya çalışıyor. Bol keseden Hazine/kamu
garantisi veriyor.
Bu
olaylar olmasaydı, özel sektörün mega projeler için kredi bulabilecek miydi?
Öncelikle
hatırlamakta yarar var. Bankacılıkta bir kural vardır: Projenin tüm maliyetini
banka üstlenmez. Buna örnek olarak konut kredileri verilebilir.
Proje
risk değerlemesine göre belli bir yüzdesi kadar müşterinin öz kaynak kullanması
istenir. Böylelikle riskleri üstlenici ile banka paylaşmış olurlar. Aranan öz
kaynak oranı, büyük projelerde genellikle, yüzde 30 civarındadır.
O zaman
gelin basit bir hesap yapmaya çalışalım.
Önce ne
kadar proje stokumuz var ona bakalım. 2023
Hedefleri kapsamında konuşulan, Mega projeler dahil, YİD ve Kamu Özel İşbirliği
(KÖİ) altyapı projelerinin toplamının yaklaşık 200 milyar dolar olduğu
söyleniyor. Bunun için özel sektörün 60 milyar dolar öz kaynak, 140 milyar
dolar kredi bulması lazım.
Yanına
elektrik ihtiyacı için gerekli yatırımları koyalım. TEİAŞ verilerine göre gelecek on yılda 120 milyar dolarlık yatırım
yapılmazsa, elektrikte arz, talebi karşılamayacak. Açık ortaya çıkacak.
Elektriksiz kalacağız.
Kamu
enerji piyasasından çekilmeye başladığını özelleştirme politikasıyla gösterdi.
Burada da özel sektör yatırımlarına gereksinim var. Yani 36 milyar dolar öz
kaynak, 84 milyar dolar kredi bulunacak.
Bir ara
toplam yapalım. Diğer sektörleri biran için unutun. Sadece altyapı projeleriyle
ilgilenen özel sektör, on yılda 96 milyar dolar öz kaynak yaratacak. (Tabi eğer
yüzde 30 öz kaynak, kreditör bankalarca yeterli görülürse) Yanı sıra, 224 milyar dolarlık yeni kredi bulacak.
Eski
yüksek döviz borçları dururken yeni kredi bulmak kolay değil
“Bunda
ne var toplamları on yıla böl. Rakamları bu kadar büyük gösterip moral bozma.”
diyebilirsiniz.
O zaman
başka bir veriyi daha hatırlamakta yarar var. Hazine rakamlarına göre; Türkiye
2014-2017 yılları arasında toplam 181 milyar dolar, sonrasında da 162 milyar
dolar dış borç ödeyecek.
Sonrasını
da eklersek, yaklaşık on yıllık vadede
özel sektörün toplam dış borç geri ödemesi 220 milyar dolar kadar.
Diğer
bir yaklaşımla, mega projeler için dış borç aramak zorunda kalan üstlenici
şirketler bankalara gittiklerinde önce bu geri ödeme rakamları gündeme geliyor.
Sonra yeni kredi talebi konuşuluyor. Bir
anlamda yabancı kreditörler, Türk özel sektörü için; 224 + 220 = 454 milyar
dolarlık risk hesabı yapmaya başlıyorlar. Buna kamunun ve diğer sektörlerin
borç talebini eklemeyi unutmayın.
FED’in
dolar musluklarını kısmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Üstelik ülke
“kırılgan beşli” listesinin başında yer alıyor. Dünyada böylesi gelişmelerin yaşandığı bir ortamda özel sektörün bu
kadar büyük kaynak bulması, iç siyasi çekişmeler olmasa da çok zor. Hatta
imkansız.
Sevgili Hakan kutlarım, çok güzel yazmışsın.
YanıtlaSilEnerji ve diğer PPP veya Kamu - Özel İşbirliği projeleri içen daha önce çok eleştirilen Hazine garantisi veya alım garantisi sağlamak gibi yeni çalışmalar yapıldığı biliniyor. Aktarmak istedim.
Teşekkürler Hocam. Yeni garanti yeni yük demektir.
YanıtlaSil