Hazine’deki görevimin son 3,5
yılını (1999-2003) IMF Programları ve Kriz yönetimi ortamında geçirdim. Bir
yandan makro diğer yandan mikro sorunlarla uğraştığımız o dönemde yıllık
bütçeleri hazırlarken çok şey öğrendim. Gelir ve harcama tarafındaki hemen hemen
her kalemin tek tek ele alındığı uzun toplantıların sonunda TBMM’ye sunulan
bütçelerin, sonradan ekonomiye olan etkilerini de bire bir yaşadım.
Son Orta Vadeli Program (OVP)
ve yanı sıra açıklanan vergi paketi beni o günlere götürdü. Özellikle MTV ve
diğer vergi önlemlerine halkın tepkisi, bürokratların ve siyasetçilerin
çelişkili açıklamaları bana hiç yabancı gelmedi.
Bugün idarede görev yapan
bürokratlar ilk defa böylesi bir durumla karşılaştıkları için belki biraz
sıkıntı yaşıyor olabilirler.
Aslında perşembenin gelişi
çarşambadan belliydi.
Nasıl mı?
Önce kısa bir açıklama yapmama
izin verin. Bütçede harcama esnekliği
maliye politikası ve mali disiplin açısından önemli bir göstergedir.
Basitleştirmeye çalışırsak, gelirlerin herhangi bir nedenle düştüğü dönemde,
daha fazla bütçe açığı vermemek için kısabileceğiniz harcamaların, toplam
harcamalar içindeki payını gösterir. Diğer bir deyimle, bütçe gelirleri
istediğiniz kadar büyümüyorsa, açık vermeden ne kadar harcama azaltılabileceğini
anlamaya yarar.
Şimdi alternatif önerilerimi
özetleyeyim.
Biliyorsunuz, yaklaşık her iki
yılda bir yapılan vergi afları ve/veya
yeniden yapılandırmalar nedeniyle bütçe gelirlerinde tahsilat sorunları
yaşanıyor. Örneğin dâhilde alınan KDV
tahsilatı Ağustos itibariyle yüzde 39 civarında. (91,6 milyar liralık
verginin 35,5 milyar lirası tahsil edilmiş.) Para cezalarında tahsilat oranı yüzde 3,6’ya kadar düşüyor. (154,3
milyar liralık tahakkuk eden cezanın sadece 5,5 milyar lirası tahsil
edilebilmiş.) İkisini toplayınca yaklaşık
200 milyar liraya ulaşan bu farkı bir kenara koyun.
Başka bir örnek vereyim. Bu
kadar tartışma yaratan ve sonunda yeniden gözden geçirileceği anlaşılan MTV
yerine, 2015 Ocak ayında, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından
açıklanan “Kentsel Rant Vergisi” TBMM gündemine getirilseydi daha adil olmaz
mıydı?
Buna karşılık harcamalarda
esneklik büyük oranda kaybolmuş. Eğer
faizleri esnek olmayan harcama olarak kabul ederseniz – ki bana göre öyledir-
esnek olmayan harcamalar, toplam harcamaların yüzde 80’i kadar. Diğer bir deyimle
toplam harcamaların sadece yüzde 20’i kadarı üzerinde tasarruf önlemi alabilme
olanağı var.
Bir örnek vermek gerekirse,
bütçenin “Hizmet Alımları” kalemlerinden
olan “Müşavir Firma ve Kişilere Ödemeler” başlıklı kaleminden geçen yıl 15,6 milyar lira harcanmış. (Bunun
9,6 milyar lirası “Diğer Müşavir Firma ve Kişilere Ödemeler”). İçeriğini, neye
harcandığını tam olarak bilemiyorum. Ama sanırım, 2006 yılında 1,5 milyar lira
kadar olan bu harcamaların büyük bir bölümünden vaz geçilebilir. Buna benzer örnekleri
çoğaltmak mümkün.
Umarım, teknisyenler farklı
seçeneklerle, karar alıcıları bilgilendirmişlerdir. Doğal olarak sonunda
hangisinin hayata geçirileceğine siyasi otorite ve TBMM karar verecek.
Son olarak, önlem konusuna
yardımcı olacağını düşündüğüm bir soruyu sorarak yazımı bitireyim. Hazine, ağustos sonu itibariyle 30,5 milyar
liralık nakit bütçe açığı varken 53,4 milyar lira net borçlanmış. Bu
paranın büyük bir bölümünü Merkez Bankası’nda mevduat olarak tutuyor. Öyle ki Eylül sonu itibariyle TCMB
hesaplarında 40 milyar liradan fazla parası var. Şimdi soralım. Bu kadar
büyük rezerve neden gerek duyuluyor? Bunca parası olan devlet, neden 37 milyar
lira ek borçlanma limitine ve yeni vergilere ihtiyaç duyuyor? Biraz bu paradan kullanılsa, biraz KDV ve
para cezalarından tahsilat yapılsa biraz da rant vergisinden gelir sağlansa
daha doğru olmaz mıydı?
Bunlar 14 yıl önce kamudan
emekli olan bir bürokrat eskisinin aklına gelenler. Eminim ki sizlerin değişik daha
çok önerileriniz vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder