Son günlerde iki önemli çalışma
yayımlandı.
İlki Uluslararası Finans Enstitüsü
(IIF)’ne ait. İlk cümlesi mealen şöyle, “küresel olağanüstü düşük faiz oranları
dönemi sona eriyor.” IIF ardından yükselen piyasa ekonomilerinin durumunu
kısaca inceliyor. Hindistan ve Türkiye gibi bazı ülkelerin, bu dönemi
yatırımdan çok tüketime dayalı bir büyüme modeliyle geçirdiklerine vurgu
yapıyor.
Merkez bankalarının üst
kuruluşu olan BIS (Basel International Settlements) ise 2017 yıllık raporunu yayımladı. Dünya ekonomisinden,
finansal sektörün son durumunun değerlendirilmesine kadar birçok konuyu içeren
oldukça kapsamlı bir çalışma.
Rapor, dünya ekonomisinde dört ana riske dikkat çekiyor: Yükselen
enflasyon merkez bankalarını parasal sıkılaştırmaya zorlayacak. Böylesi bir
gelişme finansal sektördeki stersi artırır. Büyüme yavaşlayabilir. Bunlara bir
de ticarette korumacılık eklenirse büyüme büyük darbe yiyebilir.
Bunlar önemli. Ama orta ve uzun
vadeli değerlendirmeler.
2009 Küresel Krizi sırasında,
dünyadaki büyük bankaların bilançolarında yabancı para işlemlerinde vade
uyumsuzlukları büyüdü. (Pasifteki kısa vadeli borçlar çok hızlı arttı. Aktifin
vadesi uzun kaldı). Toptan fonlama piyasası kuruyunca bankalar kısa vadeli
piyasalara (Money Market Mutual Funds) yöneldiler. Döviz ve faiz swapları fon
sağlamanın ana kaynağı oldu.
Amerikan bankalarını bir kenara
koyarsak. Eylül 2016 itibariyle, ABD’li
olmayan bankalar 9,5 trilyon dolarlık bilanço içi, 10,5 trilyon dolarlık
bilanço dışı işlemlerini çok kısa vadeli fonlardan kaynak sağlayarak
sürdürdüler.
Şimdi bir yandan yeni düzenlemeler/kurallar
diğer yandan merkez bankalarının bilanço küçültme/faiz yükseltme eğilimleri
kısa vadeli dolar piyasalarında da döviz faizlerinin artmasına yol açıyor.
Alman ve diğer bazı ülke kamu kâğıtlarında görülen hızlı faiz artışının önemli
nedenlerinden birisi de bu gelişme.
Peki dünyada paradigma
değişirken biz ne durumdayız? Ekonomimiz hangi şartlarda bu değişimle baş etmek
durumunda kalacak?
Önce ekonominin döviz
dengesiyle ilgili birkaç rakam hatırlatayım.
Döviz varlıkları
|
Nisan 2017
|
218 milyar $
|
|
DTH
|
Nisan 2017
|
178 milyar $
|
Toplam mevduatın % 43,ü
|
Döviz yükümlülükleri
|
Nisan 2017
|
624 milyar $
|
|
Net UYP
|
|
406 milyar $
|
|
Dış borç stoku
|
Mart 2017
|
412 milyar $
|
% 70’ özel sektöre ait
|
Dış borç servisi
|
Nisan 2017-18
|
168 milyar $
|
|
Cari Açık
|
|
40 milyar $
|
Yıllık tahmin
|
Yıllık döviz ihtiyacı
|
Nisan 2017-18
|
205-210 milyar $
|
Tahmin
|
GSYH
|
Mart 2017
|
840 milyar $
|
|
Önceden aldığı dış borçları
üretken, döviz getiren sanayi yatırımlarına kullanmadığı için, faizlerin
yükseleceği dönemde, Türkiye’yi zor günler bekliyor. Tablodaki dış bor stoku,
yıllık dış borç servisi, tahmini cari açık rakamlarını bir araya getirerek
düşünün. İşler çok kolay olmayacak.
Öte yandan, önceden doğrudan
yatırımcılar için cazip olan ekonomi, son yıllarda önemli bir değişime uğradı.
Üzerinde en çok düşünülmesi gereken bu değişim, Türkiye’nin artık bir “trade market” olarak ilgi görmesi.
Ne demek istiyorum, biraz
açayım.
Yabancılar için bir yükselen
piyasa ekonomisi eğer doğrudan yatırım (istihdam yaratan fabrika) yapılacak bir
yapıda ise orada orta/uzun vadeli bakış ile yatırım kararları veriliyor.
Güvenilir, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, teşviklerin yeterli olduğu
ekonomilere yeni ve istihdam sağlayan, ithalatı azaltan doğudan yatırımlar
geliyor.
Ancak, herhangi bir nedenle
finansallaşması ve dolayısıyla dolarizasyonu yüksek, sıcak paraya dayalı bir
model varsa, o zaman sadece para ve sermaye piyasalarında işlem (trade)
yapılabilecek bir ekonomi gözüyle bakılıyor. Yani o ülke artık “trade market” kategorisine giriyor. Döviz
sahipleri, yatırımlarını en fazla bir yıllık bir vadeyle yapıyorlar. Hemen hemen
hepsi, hedge (sigorta) edilmiş borsa ve para piyasası işlemleri oluyor. Sıcak paracıların
tercihlerini, kurların aşırı yükselmesini engellemek adına yüksek tutulan
faizler belirliyor. Doğal olarak yüksek getirileri çok seviyorlar. Yüksek faiz
ortamı devam ettiği sürece o ülkede “trade” yatırımlarını devam ettiriyorlar.
Yükselmekte olan dünya faizleri,
bizdeki faizleri de zorlamaya başlayacak. Ancak yüksek faiz, “trade market” yapısının
daha da kalıcı olmasına neden olacaktır. Ekonomi sıcak paracıların cenneti
olmaya devam edecektir.
Ne yapıp edip, döviz ihtiyacını
azaltacak yapısal önlemlerin hemen alınmasında büyük yarar var.
Son söz: Sel haline geldikten sonra suyun önü alınamaz. (Sadi)
Kısaca, "eli kulağındadır" diyorsunuz. Ehhh geçmiş olsun o zaman - anlattıklarınızı düzeltecek önlemleri almaya zaman da yok, bunu yapacak kaynak da yok, hepsi için gereken bilgi-yetkinlik-kapasite zaten yok.
YanıtlaSil