Ekonomide “John Ahmet’in devir
daim makinesi” şöyle çalışıyor: Hazine, bankalar ve gücü yeten şirketler
dışarıdan ucuz borç alıyor. Yetmezse Merkez Bankası’ndan yardım isteniyor. Bankalar
bunların üstüne mevduatları da ekliyor. Sonunda Hazine’ye, KOBİ’lere, tüketicilere,
kredi kartı sahiplerine; konut/otomobil almak isteyenlere kredi veriliyor. Böylelikle kamu ve özel sektörün yaptığı tüketim
ve yatırım harcamaları artıyor. Ekonomi büyüyor. Ama üretken yatırımlar
yeteri kadar çoğalmadığı için yeteri kadar istihdam yaratmadan büyüyor.
Buraya kadar olan bölüm, işin
zevkli tarafı.
Ancak bir de eğlencenin sonrası
var. Borçların geri ödeme zamanı gelince her borçlu aynı davranışı
gösteremiyor. Kimi yeteri kadar gelir
elde edemediği için, bir kısmı diğer borçlarına öncelik tanımak zorunda kaldığı
için, bazıları da ödemek niyetinde olmadığı için borç taksitlerini zamanında
ödemiyorlar.
Şimdi gelin, bu bilgiler
ışığında bizdeki kredi rakamlarına bakalım.
Geçen yılın son çeyreğinde, Türkiye’de
kredilerin yıllık büyümesi yüzde 8-9 civarlarındaydı. Bu oran bu yıl haziran sonu itibariyle yüzde 18’leri geçti.
Özellikle yılbaşından sonraki artış dikkat çekiyor. Artışın nedenini artık
hepimiz biliyoruz: Hazine destekli Kredi
Garanti Fonu (KGF). KGF’nin verdiği kefaletle 180 milyar liralık kredi
dağıtıldı.
Yapılan yorumları izliyorsanız
bu hareketin, büyümeyi destekleyici, zamanında ve doğru yapılan bir işlem
olduğu konusunda gittikçe artan bir söylem göze çarpıyor.
Kanımca haklılar.
Nedenini aşağıdaki tabloda
göreceksiniz.
Tablo 2012-2016 yılları itibariyle, bankaların sorunlu
kredilerini içeriyor. 2016 yılına ait
veriler, alacak imkânı kalmadığı için bilançodan
silinerek, varlık yönetim şirketlerine satılan kredilerin 30 milyar liraya
ulaştığını (toplam sorunlu kredilerin yüzde 19,7’si) gösteriyor. Bir önceki
yıla göre artış yüzde 23 olmuş.
Ödemelerinde sıkıntılar olan
ama yeniden vadeye yayılan, yapılandırılan
kredilerin toplamı 64 milyar lirayı geçmiş (toplam sorunlu kredilerin yüzde
42,2 si). Buradaki yıllık değişim yüzde 62 ile büyük bir orana ulaşmış.
Banka bilançolarında görünen tahsili gecikmiş alacaklar da 2016 sonunda
58 milyar lira olmuş (toplam sorunlu kredilerin yüzde 38,1’i).
Böylelikle toplam sorunlu kredilerin toplamı 152 milyar liraya ulaşmış. Bu
rakamın yıllık artışı ise yüzde 36,6 olmuş. Verilerin kapsadığı dönemin en
büyük artışı.
Tabloda sorunlu kredilerin
toplam kredilere ve özkaynaklara oranı da görülüyor. Toplam kredilere oran yüzde 8,8 ile en üst düzeyde. Görüldüğü gibi
rakam her yıl artıyor.
Dahası sorunlu kredilerin özkaynaklara oranı yüzde 50,7 ile bir zirveye çıkmış.
Bu oranın anlamı basit. Teorik olarak, bir kredi batarsa mevduat sahibini
korumak için sermayeden ödeme yapılır. Dolayısıyla özkaynakların verilen kredilerin
belli oranında olmasına gerek vardır.
Veriler de gösteriyor ki, eğer KGF devreye girmeseymiş bankacılık
sektörü kredi verme konusunda çok istekli olamayacakmış. Uzun zamandır KGF
kefaletleri konusunda Hazine Müsteşarlığı’nı ikna etmek için çaba gösteren
sektörün talepleri karşılık görünce, yeni krediler hızla dağıtılmaya başlanmış.
Ekonomiye can suyu olmuş. Büyüme artan
gelirlerle değil borçlarla ivme kazanmış.
Şimdi resmin son halini görmek
için yılsonunu, geri ödemelerin başlayacağı günleri bekleyeceğiz. Hızla çoğalan kredilerin tahsili de aynı
hızla devam ederse, hem bankalar hem de Hazine derin bir nefes alacak,
rahatlayacak.
Kaynak: BDDK, TBB ve kendi hesaplarım
resmen 1-2 yıl sonra gümleyecez :(
YanıtlaSilUluslararası kreditörlerin Türkiye'de neden Varlık Yönetim Şt. sahiplenmek istediklerini şimdi daha iyi anladım. ;)
YanıtlaSilPeki, sayın hocam aslında bu durum geçici olarak durumu kurtarmak ama asıl sorunu ötelemek demek değil mi bir anlamda? Hala katma değer üreten reel sektör oranında kıpırdanma yok.
YanıtlaSilAyrıca, alınan kredilerin önemli bir kısmı mevcut borçların yeniden yapılandırılması veya döviz alımında kullanıldı diye de bilgiler var elimizde. Hatta ve hatta bunların bir bölümü de tüketime gitmiş. Yani aslında KGF'nin gerçel anlamda can suyu olan kısmı verilen kredi miktarının yarısı kadar. Hatta bugün itibarıyla artmaya tekrar başlayan dolar ve euroyu da düşünecek olursak, tekrar bir kerdi iştahı başlayabileceğini ve bunun da dolar alımına gidebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle sizin olumlu algıladığınız bu durum çok riskli ve hatta bir felaketin başlangıcı da olabilir.
Bilmiyorum bu senaryoya katılır mısınız?
Teşekkürler.
Ekonomide belirsizlikler arttıkça senaryolar da çoğalır. Dolayısıyla eğer dikkatli olunmazsa her senaryo gerçek olabilir.
Silgüzel bir çalışma ancak bazı kısımlarının doğru anlaşılması gerekiyor.
YanıtlaSilSilinen krediler ile birlikte bu krediler için ayrılmış olan KARŞILIK rakamını da TOPLAM SORUNLU KREDİLER RAKAMINDAN düşmeniz gerekiyor.
Bu hali ile sanki hiç karşılık ayrılmamış sorunlu kredi var algısı oluşuyor. Bu ayrılmış olan karşılıklar da ÖZKAYNAKLARIN KZ hanesine eksi olarak yazılmış.
Öte yandan özkaynaklardan (henüz sorunlu olmasa da) genel kredi karşılığı ve yapılanmış krediler için ayrılmış karşılıklar da düşmüş durumda. Bu sebeple onun da dikkate alınarak bu hesaplamanın yapılması gerekiyor. Eğer bu bahse konu işlemler yapılmazsa, bankacılık sektörü bugün itibari ile batmış olur.
Bu düzeltmelerin yapılmamış olmasının sebebi 2 sebepten olabilir:
1. Bu yazıyı hazırlayan kişinin bilgi düzeyi eksiktir.
2. Kasıtlı olarak bu tür bir bilgilendirme yapmaktadır.
Bu yazıyı yazan muhasebeci değildir. Kendince makroekonomik yorum yapmaya çalışmaktadır.
SilDolayısıyla yazıda bir kasıt aramadan önce muhasebe ile makro iktisat arasındaki farkın anlaşılmasında büyük yarar vardır.
İyide karşılıklarıda düşseniz artış oransal olarak değişmez.neticede karşılıkları tüm yıllarda düşeceksiniz. Tabloda anlatılmak istenen hasıl olmuş bence. Saygılar.
Sil