13 Nisan 2016

Yeni TCMB Başkanından beklentiler

Merkez Bankası Başkanlarının değişimi hiç bir zaman kolay olmamıştır. Hem bankanın fonksiyonları hem de ekonominin içinden geçtiği dönemler, bu kadar etki yaratmaması gereken bir bürokratik olayın önemini ister istemez artırıyor.

Şartlar bu defa da değişmedi.

Her Başkandan olduğu gibi, yenisinden beklenenler de farklı.

Yasa her şeyden önce enflasyonla mücadele et, enflasyonu düşür, fiyat istikrarını sağla diyor. Yıllardır enflasyon hedeflemesi politikası uygulayan TCMB bu konuda pek başarılı sayılmaz. Belki bu defa enflasyonla mücadelede daha başarılı olunur. Ama başarısızlığın yasal bir yaptırımı olmadığını biliyoruz.

İktidar partisi ile borç içinde yüzen şirket ve şahıslar, enflasyonun değil faizlerin düşürülmesini daha çok önemsiyorlar. Hem de yavaş değil hızlı bir düşüş beklentileri var. Hızlanmanın gereğini savunanlar, ideolojik bakış açılarını geri çekerek, dünyadaki ekonomik konjonktürü neden olarak gösteriyorlar. FED ve ECB sıfır hatta negatif reel faiz uygularken TCMB’nin yüzde 9’lara karşılık gelen uygulamalarını kabul etmiyorlar.

Ne dediği pek anlaşılmayan muhalefet bağımsız merkez bankası söylemi arkasına sığınıp, bankaya iktidara dirensen iyi olur demeye getiriyor. Bağımsızlığın ne olduğunu tam olarak anladıkları ve kamuoyuna izah edebildiklerini söylemek çok güç. Hele bir de insanlar bunca borç yükü altında ezilirken, TCMB’nin neden faiz indirmemesi gerektiğini anlamakta ciddi olarak zorlanıyorlar. Her zamanki gibi popülizmin kuyruğuna takılıp, alternatif politika üretemiyorlar.

Buna karşılık sıcak paracılar tam tersini söylüyorlar. “Aman ha!” diyorlar. “Sakın hızlı faiz indirme, eğer getiriler düşerse alır dolarlarımızı gideriz. Aşırı dolarize olmuş ekonominiz sıkıntıya girebilir. Belki de kriz bile çıkabilir” diye aba altından sopa gösteriyorlar.

Kısacası ne taraftan bakarsanız bakın zor bir durum.

Benim görebildiğim kadarıyla, TCMB, fiyat istikrarı ile adını finansal istikrar koyduğu kur istikrarı arasında kalmış durumda. Bankaların yoğun olarak dışarıdan dövizle borçlanarak içeride TL kredi dağıttığını gören para otoritesi, sıcak paracılara karşı sert ve keskin bir tavır almaktan kaçınıyor.

Sorun, enflasyon ile kur arasındaki tavırsızlıkta ne kadar haklı olduğunda.
Şartlar normal olsa ikisini de dikkate alacak, ama fiyat istikrarını öne çıkaracak, enflasyonla mücadele edecek.

Ama bu kadar dolarize olmuş bir ekonomide, ekonomik istikrar için, kur ister istemez öne çıkıyor.

Ülkenin uluslararası döviz pozisyonu 367 milyar dolar ( milli gelirin yüzde 51’i) açık verince, şirketlerin döviz varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki fark 184 milyar dolar (milli gelirin yüzde 26’sı), ülkenin yıllık dolar ihtiyacı 210 milyar dolar (milli gelirin yüzde 30’u) kadar olunca TCMB ne yapsın? Dahası bankalardaki döviz tevdiat hesaplarının toplamı da 155 milyar dolar.

Böylesi bir ekonomik resim istikrarın sürdürülebilmesi için döviz dengesini öne çıkarıyor. Eğer döviz girişi azalır ve/veya hızlı çıkış olursa, şirketler başta olmak üzere birçok kesimin etkileneceğini bilen TCMB, faiz politikasını buna göre ayarlamaya çalışıyor.

Şimdilik, FED ve ECB bol likidite politikasını sürdürdükleri sürece, TCMB’nin eli rahat olacaktır. Ama bu düzenin sonsuza kadar sürdürülemeyeceği de kesin. O zaman Türkiye ekonomisi de gelecekteki şartlara şimdiden hazırlanmak durumunda.

Yeni Başkan bu gerçekleri en az benim kadar biliyordur. Gerekli hazırlıklara biran önce başlanması için çalışmalara başlayacaktır. 


Şimdiden başarılar.

1 yorum: