Ana akım medyada izliyor, okuyorsunuzdur. Uzun unvanlı insanlar
çıkıp, ekonomi yıllık üç mü büyümüş beş mi tartışıyorlar. Kimse, büyüme nasıl
olmuş, dışa bağımlılık ne kadar, sorgulamıyor. Diğer ülkeler bizim kadar
başarılı değil demeye getirip millete gazı veriyorlar.
Ancak herkes büyümenin dışa bağımlılığını biliyor. “Ne
yapalım bu kısa sürede değişmez” diyerek konuyu geçiştiriyor.
Aslında konu hayati öneme sahip. Güzel olan bu gibi
sorunları araştıranlar eksik olmuyor.
Geçenlerde elime T. Kalkınma Bankası’nın Ocak 2016 tarihli
bir araştırması geçti. Sayın Ömür Genç
“Türkiye Ara Malı Dış Ticareti”ni araştırmış. http://www.kalkinma.com.tr/data/file/raporlar/ESA/ga/2016-GA/Turkiye_Ara_mali_Dis_Ticareti.pdf)
Değerli araştırmayı dikkatle okumanızı öneririm.
Çalışma hammadde ve ara malı tanımı yaparak başlamış. “Hammadde; üretilecek ürünün yapısına
şekil veya bileşim değiştirerek giren maddelerdir. Ara malı ise başka bir malın üretim sürecinde girdi olarak
kullanılan mallarıdır.”
Şimdi gelin ağıdaki grafiğe
yakından bir bakalım. Resim çok net. Maviler yıllar itibariyle ara malı dış
ticaretinin dengesini, kırmızılar ise Türkiye’nin toplam dış ticaret dengesini
gösteriyor.
Lütfen biraz daha dikkat. Kriz öncesi olan 2000 yılı hariç
hangisi daha büyük? Evet. Ara malı dış ticaret açığı. İthalatı ihracatından
daha fazla. Özellikle 2002 yılı
sonrasında yıllık açık miktarı almış başını gitmiş.
Ama daha önemlisi, ara
malı dış ticaret açığı, ülkenin toplam dış ticaret açığından daha büyük.
Bu ne demek? Eğer üretimde girdi olarak kullanılan malları
ithal etmesek dış ticaret açığımız bu kadar büyük olmayacak. Cari açık vermeyeceğiz. Şirketler ithalat
yapmak için dövizle borçlanmayacaklar. Dövize olan ihtiyacımız azalacak.
Dolayısıyla aklımız fikrimiz FED’de ECB’de olmayacak. İçeride
para politikası, ekonomi ve dış politika dengeleri, kısacası her şey değişecek.
İşte sürdürülebilir,
kaliteli, katılımcı büyüme, bu ve benzeri alanlarda yapılacak yapısal
reformlarda yatıyor. “Büyüme olsun da nasıl olursa olsun” anlayışının sonu
ekonomiyi dövize, sıcak paraya mahkum etmeye çıkıyor. Başta özel sektör ve
hanehalkı olmak üzere her kesimin borcu çoğalıyor. Çoğumuz, büyüyoruz refahımız artıyor sanıyoruz. Hâlbuki dışarıya
borcumuz, bağımlılığımız artıyor.
Çözüm için yapılması gereken şey basit aslında.
Önce sanayi envanteri
çıkarılacak. Hangi sektör hangi girdileri, teknolojiyi kullanıyor anlaşılacak.
Sonra stratejik bir plan hazırlanarak, bir vergi ve teşvik politikası
düzenlenecek. Her gelen yatırıma değil, dışa bağımlılığı azaltacak
projelere öncelikli teşvik verilecek.
Tabi bunları yapabilmek için, öncelikle temel bir politika
değişikliği olacak: kamu kaynağıyla
zengin yaratma anlayışından vazgeçilecek.
Olmaz mı?
Hayal mi görüyorum?
Haklı olabilirsiniz. Ama hayaller olmadan da yaşanmıyor ki.
Grafik: Türkiye
Toplam Dış Ticaret Dengesi ve Ara Malı Dış Ticaret Dengesi (Milyar Dolar)

Kaynak: TÜİK
Hakan bey ah keşke Japonya ve Almanya nın savaş sonrası kalkınma modelleri araştırılıp harmanlanıp bir devlet politikası olarak siyasetten muaf uygulanabilse.. Ah nerede.. Devlet Planlama Teşkilatı bile yer ile yeksan, bizde hep günlük işler, yap yık yap yık.... selamlar sevgiler teşekkürler..
YanıtlaSilYine de umutluyuz çünkü başka ülkemiz yok, ülke ev gibi değil sıkıldım satayım daha güzelini alayım...
Hakan bey ah keşke Japonya ve Almanya nın savaş sonrası kalkınma modelleri araştırılıp harmanlanıp bir devlet politikası olarak siyasetten muaf uygulanabilse.. Ah nerede.. Devlet Planlama Teşkilatı bile yer ile yeksan, bizde hep günlük işler, yap yık yap yık.... selamlar sevgiler teşekkürler..
YanıtlaSilYine de umutluyuz çünkü başka ülkemiz yok, ülke ev gibi değil sıkıldım satayım daha güzelini alayım...