Bugün yazım biraz uzun. İlk
bölümde bir gözlemimi, ikinci
bölümde buna bağlı bütçede yaşanan gelişmeleri ele alacağım.
Yardım hak olarak
görülüyor
Benim gençliğimin çoğu Ankara/Yenimahalle’de geçti. 1970’li yıllarda
kurduğumuz sonra kapanan YENDER’i (YENimahalle Dostları DERneği) yeniden
kurduk. Çeşitli sosyal faaliyetler yapıyoruz. Bunlardan birisi de muhtaç ailelere kendi gücümüzce küçük
yardımlar yapmak. Geçen hafta sonunda, ramazan için cüzi miktarda gıda yardımını
dağıtmak üzere birkaç muhtarlığı ziyaret ettik.
Buraya kadar sıra dışı bir şey yok. Belki siz yadırgamayacaksınız ama benim dikkatimi çeken bir kaç olay
oldu. Hazırlıkları yaparken yanımıza gelen bazı kişiler, kendilerine de
gıda yapılması gerektiğini belirtip yardım paketi talep ettiler. Biz bu işi
muhtarlar aracılığıyla yaptığımızı belirtince, ısrarcı oldular. Hatta bazıları
bizi sorgulamaya ve daha ileri giderek kendilerince yargılamaya başladılar.
Şaşırdım.
1980’den önce aynı bölgede
gecekondu yapanlara yardıma giderdik. Bazen yanımızda çimento, briket vs. götürürdük.
35 yıl önce Anadolu’dan Ankara’ya yeni gelen bu insanların hayata bakışları ve
yaşam mücadelesi anlayışları çok ama çok farklıydı. Hiç kimse gelen yardımın başkası yerine kendisine verilmesi gerektiğini
iddia etmezdi.
Belki o zaman gelecek için umutları vardı. Kendilerinin iyi
bir iş bulacağını, çocuklarının daha iyi eğitim olanağına kavuşacağına ve
kurtulacaklarına inanıyorlardı. Ama
yıllar, çoğu için bu hayallerinin gerçekleşmeyeceğini gösterdi. Yaşamlarını sürdürebilmek için yardımlara
ve bedavacılığa alışmak zorunda kaldılar. Bu durumu iyi tahlil eden popülist siyasetçiler de yapıyı oya
dönüştürmeyi becerdiler. Seçmende tüm mahallelerde yardım araçlarını görünce
ister istemez bunu kanıksamaya ve hak olarak görmeye başladı.
Bütçede esneklik
kalmamış, ağırlık sosyal transferlerde
Bu gözlemimin ne kadar doğru olduğunu ekonomik olarak
onaylamak için bütçe verilerine biraz yakından baktım.
Çok fazla detaya girmeden, cari transferlerin içinden
yurtdışına yapılan transferleri çıkardım. Geriye;
görev zararları, Hazine yardımları, hane halkına ve kar amacı gütmeyen
kuruluşlara yapılan transferler, tarımsal destekleme ödemeleri, sosyal amaçlı
transferler ve belediyeler ile fonlara gelirlerden aktarılan paylar kaldı.
Bunların 2006 – 2014 Haziran arasındaki dönemde faiz dışı harcamalar (FDH) ile
sadece vergi gelirlerine oranlarını aşağıdaki grafiğe döktüm.
Sonuçlar dikkat
çekici. Birincisi, FDH içinde sosyal amaçlı transferlerin yüzde 36’lardan
başlayan yolculuğu, bu yılın ilk yarısında yüzde 44’e ulaşmış. Bu bağlamda
FDH’ların neredeyse yarısının sosyal amaçlar için yapıldığını söylemek çok
yanlış olmaz. Kalan bölümün personel, yatırım ve diğer harcamalar olduğunu
düşünürseniz bütçede esneklik kalmadığı daha iyi anlaşılabilir.
Ama ben işin bu
yanından çok, sosyal amaçlı transferlerin vergi gelirleriyle olan ilişkisini
daha önemsiyorum. Çünkü sosyal devlet, eğer yeteri kadar vergi
toplayabiliyorsa, olabildiğince çok sosyal harcama yapmalıdır. Burada
popülizmin sınırını belirleyen en büyük etken, bu tür harcamaların vergi
gelirleriyle finanse edilmesidir.
Diğer bir deyimle, özelleştirme, arazi satışı, bedelli
askerlik gibi bir defalık vergi dışı gelirle bol keseden seçim harcaması
yapmanın sonu borçlanmak olacaktır.
Grafikten de
görüleceği gibi, sosyal amaçlı transferlerin vergi gelirlerine oranı 2006
yılında yüzde 36 düzeyinde iken, bu yılın ilk yarısında yüzde 49’a ulaşmış.
Vergilerin yarısı bu harcamalara gitmeye başlamış.
Ama dikkat edin bu oran 2009 yılında yüzde 53 olmuş. Neden?
Cevabı basit. Küresel kriz nedeniyle vergi gelirleri düşmüş. Ama sosyal
transferleri azaltmak mümkün olamamış. Tam tersine, krizin etkilerini azaltmak
için devlet daha fazla sosyal harcama yapmış. Bütçenin esnekliği kaybolmuş
derken bunu kastediyorum.
Bundan sonrası
Bu alışkanlıktan vaz
geçmek gelecek ekonomik krize kadar zor. Aynen Güney
Doğu’daki elektrik tahsilat sorununda olduğu gibi, kamu kaynağını oy karşılığı
almaya alışan seçmen bunda kolay kolay vaz geçmez. Siyasetçiler arasındaki
popülizm yarışını ise ancak bir kriz durdurabilir.
Biliyorsunuz vergi gelirleri tüketime bağlı. Ekonomik
büyüme yüksek değilse gelirler düşük kalıyor. Ama popülizm alışkanlık yarattığı
için sosyal amaçlı transferler azalmıyor.
Bu durumda ya borçlanma ya da bir defalık gelirler devreye giriyor. Ama
elde satılacak memalik kalmayınca, “halka harç bitti yapı paydos”
diyemeyeceğimize göre… Hele bir de yeni bir kriz gibi bir şey olursa iş
daha da zorlaşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder