Son zamanlarda kamu dengesi, kamu açığı
denince ilgililerin çoğu sadece bütçe rakamlarına bakarak karar veriyor. Açığın
ne kar az olduğu konusunda bir söylem almış başını gidiyor. Ne bütçenin
mevsimsellik özelliğine bakılıp, ötelenen harcamalara dikkat çekiliyor ne de
bir defalık gelirlerdeki hızlı değişime.
Hadi bunlar aylık değişimler önemli değil
diyelim. Ya kamu dengelerinin diğer kalemlerine olan ilgisizliğe ne demeli? Siz
KİT’lerin, mahalli idarelerin bütçeleri hakkında yorum yapmaya çalışan kaç köşe
yazarı gördünüz? Beklemeyin. Bu konularda yazmaya çalışanlar, “gündemi takip
etmedikleri için tıklanmıyorlar” (!?).
Ben kamudan kalan eski alışkanlıklarımı
devam ettirdiğim için Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün rakamlarını takip etmeye
gayret gösteriyorum. Gecikme benden kaynaklanmıyor. Yılsonu rakamları yeni
yayımlandı.
Dikkat
belediyelerde merkezi bütçeden beter açık var
Aşağıdaki verilerden de görüldüğü gibi
belediyelerin bütçe dengesi çok hızlı bozulmuş. Açık 2008 Krizindeki düzeyi geçmiş. 6 milyar lirayı aşmış. Bir önceki
yıla göre artış oranı yüzde 225. Kriz yılındaki artıştan fazla.
Milli gelire oranlanarak elde edilen reel
rakamlar da açığın hızlı artışını açıkça gösteriyor. Bozulma neredeyse 2008
Krizine ulaşmış. Milli gelirin yüzde 4’ü kadar. Dolayısıyla, belediyelerin
açığı bütçe açığının üçte biri kadar. Halbuki
bütçe harcamaları belediye harcamalarının neredeyse 7 katı. Bütçede geçen yıl 408 milyar lira harcama
yapılmasına karşılık 18,5 milyar lira açık verilmiş. Belediyelerde ise 60
milyara liralık harcama 6 milyar lira açık verilerek yapılmış. Dikkatinizi
çekmek istediğim nokta da burası zaten.
Detaylar
taşeronlaşmayı işaret ediyor
Dengenin
bu kadar hızlı bozulmasının nedeni gelirlerdeki yavaşlamadan çok harcamalardaki
hızlı artış. Onun nedeni de belli. 30 Mart seçimleri.
Bol popülizm, yüksek harcama ve bir sonraki döneme bırakılan borç.
Ama biz önce gelirlere kısaca bakalım.
Toplam içinde en büyük kalem faizler, paylar ve cezalar. Toplamın yüzde 59’unu
oluşturuyorlar. Ardından yüzde 15’le vergi gelirleri geliyor. Ancak onların
payında bir azalma göze çarpıyor. Üçüncü en yüksek kalem ise teşebbüs ve
mülkiyet gelirleri.
Harcama tarafında en yüksek pay yüzde 38
ile mal ve hizmet alımlarında. Ardından yüzde 34 ile yatırımlar geliyor. Burada
ilginç olan bir gelişmeye dikkatinizi çekmek isterim. Personel harcamalarının toplamdaki payının yıllar itibariyle azaldığı
görülüyor. Buna karşılık mal ve hizmet alımları artmış. Bana göre, bunun adı
“Taşeronlaşma”. Belediyeler böylelikle daha ucuz ama daha çok insan
çalıştırıyorlar. Vergi ve sosyal güvenlik yüklerini de azaltıyorlar.
Suça
hepimiz ortağız
Aslında
çoğu belediye bu yolla tam bir popülizm yapıyor.
Çalışmayan, fiilen belli bir işi olmayan insanlara para ödeniyor. Ama Başkanlara
kızmamak lazım. Çünkü üzerlerindeki baskıyı ve bu yarışa girmeyen
siyasetçilerin başına gelenleri gözlemlemiş birisiyim. İşleri hiç kolay değil.
Kısacası siyasetçiyi yanlış yola iten
seçmenler, bizleriz. Onlar sadece bu sayede kamu rantını bizle paylaşıyorlar.
Bu arada, bazıları işin sorumluluğunu üstlendiklerini ileri sürüp, belki bizden
biraz daha fazla zenginleşiyorlar.
Ama
unutmayın, kul hakkı yemenin büyüğü küçüğü olmaz. Ve
sonunda biriken kamu borcunun yükünü her zaman dar ve sabit gelirliler çeker.
Dogru noktalara parmak basmissiniz. Verilerin bu kadar gecikmeli yayinlanmasi rastlanti olmasa gerek.
YanıtlaSilSelim Cakir