Önce yıllık enflasyon
beklenenden yüksek çıktı. Nedenleri hakkında görüş belirtenler, önemli etken
olarak döviz kurlarındaki yükselişi gösteriyorlar. İthalata bağımlı hale gelmiş
ekonomide için çok normal bir sonuç. Kur
yükseldikçe, önce maliyetler, ardından enflasyon yükseliyor.
Ardından aynı gün sonra dolar yeni
bir rekora imza attı. Her arayan aynı soruyu soruyor: “Nereye kadar çıkar?”
Cevabı bilen olduğunu sanmıyorum. Sadece tahmin yapanlar var.
Enflasyon ve dolar yükselmeye devam ederse, yakın gelecekte,
faizler üzerindeki baskı gündeme gelecek.
Tüm bu gelişmelerin ardındaki
neden, üzerinde sıklıkla durduğum gibi, ekonominin bu kadar dolarize olması. Dolarizasyonun
artışının bir nedeni dış borçlanma diğeri de şirketlerin içeriden TL yerine
dövizle borçlanmaları.
İsterseniz gelin verilere biraz
yakından bakalım.
Hazine Müsteşarlığı 1989-2016
Eylül dönemi, Türkiye’nin dış borç stoku verilerini yayımladı. 1989 yılında yaklaşık 44 milyar dolar olan
toplam dış borç, geçen Eylül’de 417 milyar dolara yaklaşmış. Artış oranı
yüzde 848 gibi çok yüksek bir oran. Hızlı
yükselişin arkasında 1994, 2001 ve 2009 yıllarında alınan dış borçların
etkisinin olduğunu belirtmek lazım.
Dış borçlar yıllar boyunca
çoğalırken, ilk dikkati çeken şey, kriz
yıllarından sonra dış borçlanmada görülen artıştır. 1994 yılında toplam dış
borç 68,7 milyar dolar iken 2000 yılında 118,6 milyar dolara ulaşmış. 2001’de
borç stoku 113,6 milyar dolara düşmüş, 2008 yılında 281 milyar dolar olmuş.
Küresel kriz sırasında 261 milyar dolara düşen dış borç stoku, Eylül 2016
itibariyle 418 milyar dolara yaklaşmış.
Dış borç stokundaki diğer bir
gelişme dağılımda görülüyor.
Aşağıdaki grafikte, toplam borçların dağılımı; kamu, bankalar (kamu bankaları
dâhil) ve şirketlerin toplam içindeki payı yer alıyor. ( Hesaplara, TC
Merkez Bankası’nın ve fonlar ile bankalar dışındaki finansal kuruluşların
borçları dâhil edilmediği için toplam yüzde 100 ‘e ulaşmamaktadır).
2001 Krizi öncesinde ağırlıklı
olarak kamu dış borç almış. Verilerin kapsadığı dönemin başında toplamın yüzde
64’ü kamuya ait iken, dönem sonunda bu oran yüzde 21’e düşmüş. 2001 Reformları ile önce finansal
sektördeki sıkıntılar giderilmiş, ardından büyümeye geçen ekonomi ile şirketler
kesimi de bilançolarını düzeltme şansı bulmuş. Diğer bir deyimle yabancılar
için daha rahat borç verilebilecek ortam oluşmuş.
Yanı sıra Kambiyo rejiminde 2009
yılında yapılan değişiklikle, içeride daha fazla borç verebilecek bankalar da
dış borçlanmalarını hızla çoğaltmışlar. 1989’de yüzde 18 olan banka ve şirket
dış borç toplamı, geçen yılın 3. Çeyreği sonunda yüzde 74’e yaklaşmış.
Rakamlardan da anlaşılacağı
üzere, kamunun dış borcunu azaltması
ülkenin borç stokunun azaldığı anlamına gelmiyor. Bileşik kaplar gibi, bir
yanda borçlar çok fazla artmazken özel sektördeki büyüme ekonominin dolarize
olmasına yol açıyor.
Doların rekor kırmasının
arkasında, alınan borçları geri ödemeler için gereken dövizin nereden bulunacağı
endişesi de var.
Ama artık sorun sadece döviz
değil. Yanına enflasyon da eklenecek yönünde yorumlar çoğalmaya başladı. Ekonominin üç ana değişkeni olan; kurlar,
fiyatlar ve faizlerdeki belirsizlikler artıyor. Bu da önünü net göremeyen
doğrudan yatırımcının kararlarını olumsuz etkiliyor.
Büyümenin ve dolayısıyla
işsizliğin daha fazla olumsuz etkilememesi için ekonomik ve siyasi
belirsizliklerin ivedilikle giderilmesinde büyük yarar var.
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder