Geçenlerde
iki uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu, Türkiye’deki inşaat ve
sigortacılık sektörleri hakkında raporlar yayımladı.
Fitch’in raporu sigortacılıkla ilgili. İçinde
bulunduğumuz dönemde, sektörün özellikle araç sigortalarından kaynaklanan
riskler ve artan ücretler nedeniyle, ek sermaye ihtiyacı olacağına dikkat
çekilmiş. Yabancı ortaklı şirketlerin sermaye bulmakta diğerlerine oranla daha
rahat oldukları belirtilmiş.
Moody’s ise konut kredileri
(mortgage) tahvilleri üzerinden Türkiye’deki inşaat sektörünü değerlendirmiş. Ana akım medyaya da yansıdığı
gibi, rapor konut fiyatlarında ani düşüşler olabileceğine vurgu yapıyor.
Geçmişte ABD ve İspanya’da yaşananlara dikkat çekiyor.
Bugün
medyada yer alan, Nisan ayında, konut şatlarının geçen yıla göre yüzde 10,9
düştüğü haberi, raporun inanılırlığını artırdı.
Söz
konusu rapor dört ana riske
değiniyor: 1) Türkiye’nin gelişen
piyasalar içindeki yeri, 2)
Bankaların gelecek 12 – 18 ayda karşı karşıya kalacakları zorlayıcı ortam, 3) Deprem riski ve 4) Yeniden finansman ihtiyacı.
Moody’s,
2010 – Haziran 2015 arası dönemde, konut fiyatlarının yüzde 84 (reel olarak yüzde
30) artmasına dikkat çekiyor. Türkiye konut sektörünün, dünyada fiyatları en
hızlı yükselen ilk beş piyasa içinde olduğunu belirtiyor.
Yukarıda
yazdıklarım ekonomide, özel sektörde sorunun sadece iki sektörde olduğu anlamı
çıkmasın. 200’den fazla şirketin iflas
ertelemesini bir kenara koyalım. Ama esnaf
ve KOBİ’lerden aldığım haberler; piyasadaki daralmadan, satışların
azalmasından, satış yapsalar bile çoğu zaman alacaklarını tahsil
edemediklerinden şikâyetlerle dolu.
Yanı
sıra yaz aylarında turizmi ve komşularımıza mal satan bazı ihracatçıları
da yukarıdakilere eklemek gerekecek.
Bunlardan
bahsetmemin nedeni, gelecek dönemde ekonomide olası sıkıntıların, daha önceki
yıllarda olduğu gibi, döviz şoklarıyla beraber özel sektörde yaşanacak
gelişmelerden kaynaklanacak olması. Bu tahminimin arkasında özel sektörün dış
borçlanmasında yaşanan hızlı artış var. 2002
yılında 44 milyar dolar olan özel sektörün dış borcu Mart 2016 sonu itibariyle
310 milyar dolara yaklaştı. Hatırlatayım bu sadece dış borç. Bir de
şirketlerin Türk Lirası olarak aldıkları bir trilyon lira civarında borç var.
Bir
insan veya işletme borç alırken, bir banka da borç verirken öncelikle borcun
nasıl geri ödeneceğini düşünür.
Biliyorsunuz
bir borcun geri ödenmesinde en akılcı varsayım, borç alanın gelecekteki
gelirinin geri ödemeye yeteceği yönündedir. Eğer gelir konusunda bir sıkıntı
çıkması söz konusu olursa, borçlunun önceki birikimlerini teminat göstermesi
istenir.
Ailelerin
veya şirketlerin gelirlerin artması için ön koşul, ekonominin yeterli büyüme
hızına ulaşmasıdır. Ekonomi büyüdükçe üretim, tüketim, satışlar, gelirler
artacak alınan borçları geri ödemek kolaylaşacaktır.
Tahminimin
arkasındaki diğer neden de Türkiye ekonomide son yıllarda istenen büyüme hızına
ulaşamıyor olması.
Dolayısıyla
borçluların bazıları sıkıntıya düşebiliyor. Bu topraklarda borçlular sıkıştığı zaman ilk önce kamuya olan vergi ve
SGK gibi yükümlülüklerini erteliyorlar. (Nisan 2016 itibariyle, dâhilde alınan
KDV’nin, sadece yüzde 32’si tahsil edilebilmiş)
Eğer
bu yetmiyorsa ardından bankalara olan borçlarını ödemiyorlar en sonunda da
çalışanlarına karşı olan yükümlülüklerini öteliyorlar.
Özetle,
yeni hükümetin önünde, diğerlerinin yanı sıra, bir de özel sektörün borç sorunu
var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder