Geçen
yılı FED kararlarını izlemek ve yorumlamakla geçirdik. Sonunda FED faizleri
yükseltmeye başladı piyasalardaki arkadaşlar rahatladı. Artık biraz olsun
önlerini görebiliyorlar.
Bu sene hepimiz
petrolcü olacağız sanırım. Hangi ülkede ne kadar rezerv var, çıkarması kaça mal oluyor
gibi enerji uzmanlarının konularını, piyasa ekonomistleri çalmaya başladılar.
Raporlar yazılıyor, tahminler havada uçuşuyor. Nedeni belli. Türkiye
ekonomisinin en can alıcı sorunu olan cari açık ve döviz ihtiyacı hakkında
görüş oluşturmaya çalışıyorlar.
O
kadar haklılar ki. Eğer FED, aniden çark
etmezse, dünyada döviz likiditesi azalıyor. Eski günler geride kalacak.
Buna bağlı olarak oynaklık artıyor. Sabah Çin’den bir haber geliyor borsalar,
döviz aşağılarda, ertesi gün bir Amerikan verisi yayınlanıyor her şey tam tersi.
Böylesi ortamların
doğal sonucu faizlerin yükselmesidir. Artık ucuz ve bol döviz bulabileceğimiz günleri arayacağız.
Özetle döviz arzı azalacak.
Buna karşılık bizim döviz
talebimiz de azalsa sorun olmazdı.
Piyasadakilerin ortak
görüşü, cari açığımız düşüyor. Düşüşün ana nedeni petrol fiyatlarındaki gelişmeler. Yanı
sıra dışa bağımlı ekonomide büyüme yavaşladığı için ithalatta azalıyor. Düşük cari açık beklentisi, birçok
yorumcunun elma şekeri. Her sıcak para yatırımcısına onu ikram ediyorlar.
Ama deneyimli uzmanlar bir ülkenin döviz
dengesine bakarken sadece cari açığa bakmıyorlar. Bir de dış borç geri ödemeleri
var. Konuyu; Dış finansman ihtiyacı =
Cari açık + Dış borç geri ödemeleri şeklinde formüle ediyorlar.
Bu
bağlamda cari açığımız düşüyor diye sevinirken, ülkenin kesin döviz ihtiyacını
anlayabilmek için, 170 milyar dolarlar düzeyine çıkan dış borç geri ödemelerini
de hesaba katmak gerekiyor.
Hesaplar doğru
yapılırsa, ülkenin toplam döviz ihtiyacının yerinde saydığını görürüz.
Değerli
İktisatçı İlker Domaç, 2003 – 2016
arasındaki brüt dış finansman ihtiyacını ve bunun milli gelire (GSYH) oranını
hesaplamış.
Reel değişimi içeren
grafik aşağıda bilginize sunulmuştur. Görüldüğü gibi, reel döviz
finansman ihtiyacı 2003 ten bu yana iki kattan fazla artmış. O yıllarda milli gelirin yüzde 14’ünden
biraz fazla olan döviz ihtiyacı, artık yüzde 28’lerin üzerine çıkmış.
En büyük artış 2008 yılından sonra. Yatırımcılar Küresel
Krizin ardından bollaşan ucuz dövizden yararlanmak istenmiş. Ülkenin sıcak
paraya bağımlılığı hızla artmış.
Sadece bir örnek vereyim. Hükümet 2009 yılında döviz geliri
olmayan şirketlerin dövizle borçlanmasının önünü açtı. Bankalar ve şirketler
olabildiğince dolar borçlanarak faaliyetlerini devam ettirdiler. Sanayi yerine,
inşaata, ithalata para yatırdılar. Ağrılı hastanın her geçen gün artan morfin
bağımlılığı gibi dövize bağımlılık arttı.
Ama
şimdi ucuz borçlanma değil borç geri ödeme zamanı. Bir
yerden döviz bulup alacaklıları üzmemek lazım. Üzersek ne mi olur? Yerim yok. Tarihe bakın bir çok örnek var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder