2015
yılında bütçe 22, 6 milyar lira açık verdi. Yıl başında tahmin edilen açıktan
1,7 milyar lira fazla. Dinlediğim ve okuduğum tüm yorumcular, uzmanlar bu
gelişmeyi başarı olarak nitelendirdi. Geçmiş yıllara, dünyanın ekonomik
şartlarına, Türkiye’de yaşanan politik olaylara bakınca, çoğumuz olumlu
görüşlere hak verdik.
Ancak
benim bütçenin detaylarına bakıp karar vermek gibi bir sorunum var. Neden bu
kadar açık verildiğini anlamakta çok zorlanıyorum. Çünkü Türkiye ekonomisi, bırakın bütçe açığı vermeyi daha fazla harcama
yapma yeteneğine sahip.
İzin
verin açıklıyayım.
Aşağıda
size bir tablo hazırladım. Kaynak Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü. Tablo tahakkuk eden vergi ve gelirlerin ne
kadarının tahsil edildiğini gösteriyor. Yani bir ekonomik faaliyet olmuş,
yasalara göre gelir ortaya çıkmış, Bakanlık alacak olarak kaydetmiş. Ama devlet
alacağını bir nedenle toplamamış veya toplayamamış.
Tabloda
rakamlar bütçe gelirleri, vergiler ve KDV olarak ayrı gösterildi. Bütçe
gelirleri vergi dışı gelirleri de içeriyor. Örneğin sadece yüzde 7’si tahsil edilebilen para cezaları burada yer alıyor.
115 milyar lira ceza yazılmış bunun 8 milyar lirası toplanabilmiş.
Burası
tam bir garabet örneği. Devletin ilgili
kurumları 41,6 milyar lira yargı para cezası yazmışlar sadece 0,4 milyar lirası
toplanabilmiş. Trafik cezalarının yarısı bile tahsil edilememiş. Yazılan vergi
cezalarının yüzde 6,5'i kasaya konabilmiş.
Burada
teorik bir sorun var. Devlet kurallar
ve kurumlar bütünüdür. Gerektiğinde ilgili kurumlar kural koyar. Vatandaş ona
uymak zorundadır. Uymayana ceza verilir. İş
vatandaşın ve/veya bürokratın inisiyatifine bırakılamaz. Eğer ceza uygulanmayacaksa
ya yazılmasın ya da tahsil edilsin.
Ancak
tahsil edilemeyeceğini Maliye Bakanlığı da biliyor. Bütçeye ona göre rakam
koymuş. Hedeflerini tutturmuş. TBMM de buna onay vererek, bir anlamda “ceza
yazılsın ama tahsil etme” demiş.
Vergi
gelirlerindeki tahsilat anlayışındaki sorunu daha iyi anlatabilmek için KDV’yi
bilerek ayrı gösterdim.
Çok
iyi bildiğiniz gibi KDV maliyet ve kardan sonra fiyata eklenir. Satıcı daha sonra devlete ödemek üzere
müşteriden KDV’yi alır kasasına koyar. Örneğin akaryakıt istasyonuna
gittiğimizde bize verilen KDV fişi, o iş yerinin aslında bir tür vergi dairesi
olduğunun göstergesidir.
Şimdi
tabloya bakın lütfen.
Son iki yıldır
tahakkuk eden KDV’nin sadece yüzde 59’u devletin kasasına girmiş. Geçen yıl,
yüzde 41’ine karşılık gelen 32,3 milyar lira, sizden benden devlete ödemek
üzere alınmış. Ama para Maliye’ye ödenmemiş, cebe atılmış.
Anlayacağınız bazıları
devletin parasına el koymuşlar. Bana göre aleni hırsızlık yapmışlar. Bunların
arasında belediyeler, KİT’ler, zarar eden şirketler, geçinme sıkıntısı çeken,
borcunu ödeyemeyen KOBİ, esnaf vb. her kesimden işletme var.
Eğer
devlet isteseydi bu paraları bir şekilde toplardı. Belki belediyeyi, belki
KİT’i belki de seçim döneminde şirketleri, KOBİ’leri, esnafı üzmemek için bunu
yapmadı. Ekonomik faaliyet devam etsin, ben alacağımı sonra faiziyle tahsil ederim
dedi.
Peki Maliye alacağını
alamayınca açık nasıl kapandı? Tahakkuk eden KDV’yi, kesilen para cezasını
toplamayan devlet, gidip piyasalardan açık kadar borçlandı. Hazine içeride ve
dışarıda parası olanlara, belki de devlete KDV ödemeyip cebine koyanlara, yüzde
10’lar civarında faiz ödedi.
Eğer
bütçe açık vermeseydi, faizler bu kadar yüksek olmayacak, devletin harcamaları
daha fazla olabilecek ve büyüme hızı kesinlikle olandan daha üst seviyelerde
olacaktı.
Daha
da önemlisi, devletin parasını çalarak kul hakkı yiyenler, ve onlara bilerek
göz yumanlar, belki biraz daha rahat
uyku uyuyabileceklerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder