Ben devletten çalmanın, kul hakkı yemenin en büyük günah olduğuna
inanan küçük bir memur ailesinde yetiştim. Rahmetli babamım, masasından bir kalem
aldığım için verdiği cezayı hayatım boyunca hiç unutamam. (http://hakan.hozyildiz.com/makale/?id=501#babamin-tokati)
Kamuda çalıştığım dönemde çoğunlukla akçeli işlerle uğraştım. En
son devletin iç borcu ve nakit idaresinde sorumluluğum vardı. Yanlış yapmaktan
korktuğum kadar hiç bir şey beni rahatsız etmedi. Sonunda alnımın akıyla emekli oldum.
Hiç aklımdan çıkmaz. Emekli olduğumu duyan rahmetli anneme, beni
çok sevdiğini söyleyen bir komşusu, “İyi olmuş hiç bir işimize yaramıyordu
zaten.” diyerek tepki göstermiş. Rize’nin küçük bir köyündeki insana doğrudan
ne faydam olabilirdi ki? Ben Hazine’de çalışıyordum. Sonradan öğrendiğim
kadarıyla, iş arayan oğluna iş bulamamış, köy yolunun betonlanmasına bütçeden
para aktarmamıştım.
Kısacası benden adam olmazdı. Ne yiyordum ne de yediriyordum.
Şimdi bunlar nereden aklına geldi diye sormayın lütfen. Geçen
gün gazetelerde, Başbakanlık Başdanışmanı Etyen
Mauhçupyan’ın aşağıdaki konuşmasını okuyunca bende film koptu.
Mahçupyan şöyle konuşmuş: "Rakamdan
emin değilim; ama son araştırmalarda Ak Parti’ye oy veren
seçmenlerin yüzde 70’i yolsuzluk olduğuna inanıyor. Yolsuzluk da olmuştur.
Gerçi yolsuzluk 90 yıldır oluyor, AK Parti hükümetinde de olmuştur. Ama halk
darbe tehlikesini de görüyor. Darbe tehlikesi ile yolsuzluğu kıyaslıyor halk.
İkisi arasından darbenin daha kötü olduğunu görüyor ve yolsuzluğu seçiyor.
Yolsuzlukla mücadele daha kolay çünkü. AK Parti de hatalar yapıyor. Sonuçta
siyasi bir parti. Ama doğru yaptıkları, yanlış yaptıklarından daha fazla."
İktidar
partisi yaklaşık 19 milyon oy alıyor. Bunun yüzde 70’i de kabaca 14 milyon
insan eder. Çarpın bunu üçle etti mi 42 milyon? Toplam nüfusun yarısından
fazlası yolsuzluğa inanıyor. Sıradan bir olay olarak algılıyor. Siyasetçilerin
ve kamu görevlilerinin yolsuzluk yaptığını biliyor ama sesini çıkarmıyor.
Bu
nasıl bir toplumdur ki kendi cebinden para çalanlara ses çıkarmaz? Bu toplumda
dini inanç bu kadar mı düşük seviyelerde? Kimseye “haram yemeyin, kul hakkı
yemeyin” diye eğitim verilmiyor mu? Zorunlu din dersleri yok mu? Bu derslerde
ne öğretiliyor? “Yolsuzluk yapan sizdense ses çıkarmayın” mı deniyor? Böyle bir
şey olabilir mi?
Biz de
çalsaydık, çevremize dağıtsaydık doğru mu yapmış olacaktık? İnanın bu bile
aklıma geldi? Ama çocuklarımın boğazından haram lokma geçmedi, geçmemeli.
Bunca
tepkimin nedeni, Mahçupyan Başbakanlıkta resmi kimliği olması. Yazar olarak
konuşsa, dediklerine boş verin der geçerdim. Ama resmi bir görevi var. Hükümeti,
daha önemlisi Başbakanı temsil ediyor.
Üstüne
üstlük bir de Avrupa’da konuşuyor. Şimdi siz Avrupalı olsanız, yolsuzlukların
bu kadar sıradanlaştığı bir ülkeye borç para verir misiniz? Veya para verirken
risk algılamanız nasıl olur? Faizin üstüne ne kadar risk primi koyarsınız? Ben
bu konuşmayı dinleyen veya okuyan bir yabancı olsam Türkiye’ye bakışım 180
derece değişir.
Dolayısıyla,
kamu görevlileri kişisel görüşlerini kendilerine saklamalıdırlar. Koca Türkiye
Cumhuriyeti’ni yolsuzluklar ülkesi olarak gösterme işini üstlenen ve bunda
başarılı olanlar zaten var. Bir de bu işlere doğrudan bulaşmayanlar konuşmasa
çok iyi olacak.
Vah
benim zavallı ülkem. Kimlerin eline kaldın!
Sevgiili Hakan, yazı ve sorular çok güzel. Ancak Etyen'den daha fazla bir şey beklenmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Türkiye'deki din, dindarlık anlayışından da... Senin, benim, bizim bildiğimiz, babalarımızdan öğrendiğimiz, namus, haram lokma anlayışının da dinle filan alakası yok biliyorsun. Yabancı ülkelerde, Batı'da yolsuzluk daha az. Hepsi Hıristiyan... Nasıl oluyor? Bu, "terbiye" anlamında eğitim, görgü, kültür işi... Din derslerinde haram helal filan öğretilmiyor. Anneden, babadan, yakınlardan, çevreden, toplumdan öğreniliyor. Elbette ideolojiyle de alakası var galiba...
YanıtlaSilBir de benim bildiğim "kör cahil"den ziyade "zır cahil "kullanılır Anadolu'da. Ama ben orta Anadolu'danım, belki sizin oralarda böyle...