Bizler,1929 Bunalımını
kitaplardan ve filmlerden öğreniyoruz. İçinde yaşamadığımız için, yaşanan
travmaları hayal ederek anlamaya çalışıyoruz. Ancak, biraz tarih okuyunca
olayın ne kadar derin ekonomik, sosyal ve toplumsal sonuçları olduğu daha iyi
anlaşılıyor. Örneğin, Buhranın, II. Dünya Savaşı’nın ana etkenlerinden biri
olduğu birçok tarihçi tarafından kabul gören bir görüş.
Buna karşılık, 2008
Küresel Krizinin başlangıcını ve en derin dönemini yaşadık. Dünya finans
sisteminin nasıl çöktüğünü gördük. Kurtarmak için yapılanları, ödenen
bedelleri, kesin olmasa da, hesapladık. Dahası bunca eziyete, kayba, acıya,
batışa rağmen henüz krizden çıkamadığımızı da biliyoruz.
Çıkamadık. Çünkü,
büyük merkez bankalarının içine düştükleri durumu görüyoruz. Sabah akşam
neden daha fazla para basmaları gerektiğini halka anlatmak için hikayeler
yazmakla meşguller. Yok enflasyon, yok manşet değil çekirdek enflasyon, yok kur
savaşları, yok yüksek kamu borcu. Eğer çok ciddiye alıp, anlamaya çalışırsanız
kafayı yersiniz. Çünkü kimse, asıl sorunu tüm gerçekleriyle anlatmıyor.
Gelişmiş kapitalist
ekonomilerde; kamu, şirketler ve hanehalkı aşırı borçlu. Borç veren bankalar ise bire yirmi, bire otuz
kaldıraçla risk almışlar. Diğer bir deyimle, bir dolarlık sermaye
koymuşlar, 20-30 dolarlık varlık satın almışlar. Aslında onlarda borçlu.
Yani gerçek risk hesapları yapılsa, banka aktiflerindeki
varlıkların ne kadarının zamanında tahsil edilebileceğine bakılsa, finans
kuruluşlarının kaçının sermayeyi kediye yüklediği anlaşılacak. Daha kötüsü,
sermaye batık ise mevduatın ne kadarının karşılığının olmadığı ortaya çıkacak.
Bu rakamların trilyon doları bulması nedeniyle, merkez
bankaları sıfır faizli para dağıtıyor. Kapitalist sistemin çökmesini önlüyor. Düşük
faizle, bankaların yanı sıra borçlu kamu, şirketler ve hanehalkı mutlu, mesut
yaşıyor.
Faizler yükselirse
mutsuz olacak ilk kesim bunlar.
İkinci kesim borsalar.
Ucuz ve bol parayı bulan ve biraz parası olanlar ellerindeki küçük birikimleri,
getirisi çok düşük olan bono ve tahviller yerine, borsalara yatırıyor. Şöyle
bir bakın. Dow Jones, son altı yılda 3 binli seviyelerden 10 binleri geçti.
Aynı şey Borsa İstanbul ve diğerleri için de geçerli. İş öyle abartıldı ki, doğru
dürüst piyasa ekonomisi olmayan Afrika ülkelerinde bile borsa kuruldu ve her
gün rekor tazeliyor. Başta Amerika olmak üzere, refahın toplumun yüzde 1’lik
kesiminin elinde toplanmasını sağlayan mekanizmanı ana kaynağı burası.
Bol dolar ve düşük faizden memnun olan üçüncü kesim, çoğunluğu yükselen piyasa ekonomilerindeki dolarla
borç alanlar. Son açıklanan rakamlara göre ABD dışında olan ve dolarla dağıtılan
borçların toplamı 9 trilyon doları
geçmiş. Gelişmekte olan ekonomilerin bankaları ve şirketleri, ucuz diye,
dolarla borçlanmışlar. Bunları hane halklarının borçlanması takip etmiş.
Doğal olarak, her
faiz ve dolar kuru artışı haberi bu kesimleri yerinden oynatıyor.
Öte yandan, bol ve
ucuz para başta hisse senetleri olmak üzere tüm varlık fiyatlarında balon
oluşturması, FED’i korkutuyor. Balon biraz daha şişerse patlayacak. Uzmanlara
göre, 1929 Buhranında yaşanandan daha büyük bir ekonomik kriz yaşanacak.
Kısacası Küresel Kriz henüz bitmedi. Merkez bankalarının
çabasıyla gemi yüzdürülüyor. FED, iki arada bir derede söylemlerle işi idare
etme gayreti içinde. Yok efendim “sabırlı” kelimesi kalkacakmış, yok başkan
Yellen yandan bakmış.
Hatırlatmamda yarar var. Şimdilik kriz beklentisi yok. Ama
eğer alt yapı bozuksa, yapısal sorunlar varsa, kriz beklenmeyenin olmasıdır. Bu
bağlamda FED bir süre daha dünya piyasalarını oyalamayı başarabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder