Başlık çoğunuzun hoşuna
gitmemiş olabilir. Önce ben de çok kararsızdım. Ancak son gelişmelere bakınca, akılca
kalıcı olabileceğini düşünüp bilinçli olarak seçtim.
Sonunda tahminim tuttu.
Yunanistan’a “direnmenin bedelini ödetiyorlar”!
Bazılarınız bu saptamamdan da hoşlanmamış olabilirsiniz. “Neyin bedeli?” diye
düşünmüş olabilirsiniz. Haklısınız.
Ama…
Ben işin sorumlusunun Çipras ve arkadaşları olduğunu
düşünüyorum. İzin verin nedenlerini açıklamaya çalışayım.
Öncelikle “Yunanistan’a bu
kadar borç verenlerin hiç sorumluluğu yok mu?” sorusunun cevabını vereyim. Tabi
ki var. Ancak söylememe gerek var mı bilmiyorum: Borç verenlerin doğasında bu
var. Ne kadar çok talep varsa o kadar borç vererek, bir ekonomiyi kendilerine
bağlamayı hedefler. Böylelikle borç alanlar tüketime yönelirler. Ardından
içeride üretim yetmeyince borç verenlerin ülkesinden ithalat yapılır. Dahası
onlardan aldıkları borçlar karşılığında dışarıya faiz ödenir.
Bunlar bilinen şeyler. Kabul, borcu alan, Yunanistan’ı borç
batağına sokan da Çipras ve arkadaşları değil. Önceki siyasetçilerin popülist
yaklaşımları olayı bu noktaya getirmiş.
Bunlar sadece dışarıda değil
Yunanistan’da da çok iyi bilinen konular. Örneğin “Yunanlı ailelerin % 36’sı
aldıkları maaşla geçiniyor, % 49’unun temel ve çoğunlukla tek geçim kaynağı
emelli maaşları.” Dahası, “saç boyalarındaki kimyasalların yaratacağı riskler
nedeniyle kuaförler, reflü riskli nedeniyle nefesli çalgı sanatçıları ve
mikrofonlardaki bakterilerin yarattığı riskler nedeniyle radyo spikerleri
tehlikeli meslekler listesine eklenmiş” (Gülden
Atabay Şanlı) erken emekli edilmişler. Üstelik emekliler 13 maaş alıyorlar.
Özetle birileri sirtaki
oynarken klarnet çalacak erken emekli olacak; maaşı Hans’tan alınan borçla
ödenecek!
Sizce bu ne kadar
sürdürülebilir bir durumdur? Borç alarak, refah illüzyonu yaratarak halkı
kandırarak nereye kadar gidilebilir? Hiçbir
yere gidilemeyeceğini Çipras ta biliyordu. Bu nedenle seçimlerde oy isterken
halka “direneceğiz” dedi. Oy aldı.
Ancak, burada halka tam olarak
anlatılmayan bir durum söz konusu. O da borç
verenlerin gücü. Onlar sadece Yunanistan’a kredi vermiyorlar. Bulgaristan,
Romanya, Ukrayna hatta kısmen Türkiye borç alarak, ithalat yaparak tüketenler
listesinde başlarda bulunuyorlar. Hepimizin
gözü “Yunan direnişinde”. Bir becerseler, borçları sıkıntıya girmeden sildirebilseler
sırada bizler varız. Aldığımız dış borçların üstüne yatmak için sıradayız.
Anlayacağınız bu işin dünyaya
yansıması olacak. IMF’den para alan ülkeler işler sıkışınca seçime gidip, “halk
bize oy verdi, bu şartlarda ödeme yapmıyoruz” demeye başlarlarsa, “dünya nizamatı” (!?) bundan olumsuz
etkilenir.
Dolayısıyla, “nizamat mensupları” Çipras’a ve Yunanistan’a
bir şekilde acı çektirecekler. Çektiremezlerse yeni kuralları uygulamaya koymak
imkânsız hale gelir. Dünya finans sistemi baştan aşağı yenilenmek durumunda
kalır.
Unutmayalım ki, hiçbir radikal değişim krizsiz olmaz. Eğer değişim
kararı verildiyse kriz de yakın demektir.
Yine hatırlatayım. Her krizin
bedelini dar ve sabit gelirliler öder. Yükü yoksullar ve fakirler taşır.
Bunları ben biliyorum da Çipras bilmiyor mu? Kesinlikle biliyordu. Şimdi gelinen noktada kararı halka
bırakıyor. Ancak “Kalabalıklar her zaman
doğruyu söylemez”. Dolayısıyla işler daha kötüye gidebilir.
Umudum Komşunun başarılı
olmasında. Ne kadar olursa olsun, onların hanesine yazılacak her olumlu adım,
bizde ve bizim gibi ülkelerde umut yaratacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder