Bana
göre bu topraklarda yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerin kökeninde döviz
dengesi yatar. Belki çok “profesyonel deformasyon” a uğramış bir görüş
diyebilirsiniz. Ancak, 1960, 1971 ve 1980 öncesi Türkiye’de yaşanan döviz
krizleriyle askeri darbelerin ve 2001 krizi sonrası yaşanan siyasi yıkımların
ilişkisini araştırabilirsiniz.
Bu
bağlamda yazılarımda çoğunlukla ekonominin dış dengesi üzerine yazmaya
çalışıyorum.
Bu
yazımda da dışarıya yaptığımız kaynak transferine farklı bir açıdan bakacağım.
Hocaların hocası Prof. Dr. Korkut Boratav, bizim gibi ülkelerden (çevreden)
metropoldeki yatırımcılara net kaynak aktarımları olduğunu belirtiyor.
Sayın
Boratav, ödemler dengesi verilerinden yola çıkarak, net kaynak aktarımını, cari
işlem açığı + gelirler dengesinin toplamı olarak tanımlıyor. TCMB’nin
yayımladığı ödemeler dengesi verilerinde, gelirler dengesinin netleştirilmiş
toplamı; yabancıların doğrudan yatırımlardan elde ettikleri kar
transferlerinin, portföy yatırımlarından elde ettikleri gelirlerin ve dışarıya
yapılan faiz ödemlerinin, yerlilerin elde ettiği gelirlerle sadeleştirilmiş
halini gösteriyor.
Aşağıdaki
tablo 1984-2014 yılları arasındaki durumu özetliyor.
Kriz
yıllarında cari açık rakamlarının pozitif olması ve/veya küçülmesi normal.
Yukarıda da belirttiğim gibi, ekonomik krizlerin nedeni dışarıdan para
gelmemesi.
Buna
karşılık, gelirler dengesi her geçen yıl düzenli bir şekilde büyüyor. Seksenli
yıllarda 1,5 milyar dolar olan denge, son yıllarda 9 milyar dolara yaklaşmış.
Önceki yıllardan farklı olarak, cari açık son yıllarda çok hızlı büyüdüğünden gelirler
dengesinin negatif etkisi oransal olarak azalıyor.
Bu
nedenle aynı verilere bir de reel açıdan, milli gelire oranlayarak bakmakta
yarar var.
Aşağıdaki grafik yıllar itibariyle
cari açık + gelirler dengesi toplamının milli gelire oranını gösteriyor.
Anılan
oran, 2000’li yılların başına kadar yüzde 2’ler civarında. Sonrasında resim
tamamen değişiyor. Bunda asıl etken cari açığın önceki yıllara oranla artması.
Ancak kar transferleri, portföy giderleri ve faiz ödemeleri toplamı da büyük
tutarlara ulaşmaya başlayınca, dışarıya ödediğimiz kaynakların milli gelire
oranı yüzde 8 – 10 aralığına yerleşiyor.
Artık
külahımızı önümüze koyup düşünme ve yeni bir model bularak yaşamayı öğrenmek
zorundayız. Daha fazla tüketmek için bu kadar büyük kaynağı dışarıya transfer
etmenin gereği ne? Birde yeni döviz bulmadan, döviz girişini bir şekilde
sürdürmeden bu paraları ödemek de imkansız. Bu nedenle kara para, kaçak para,
nereden geldiği belli olmayan para ne olursa olsun ama döviz gelsin diye
çırpınan bir ekonomimiz var. Gelsin ki, ithalat yapalım, tüketelim, yabancılara
kaynak aktarabilelim.
Sonrasında
büyüdüğümüzü, dünyanın 17. Ekonomisi olduğumuzu söyleyip avunabilelim.
Ta
ki, döviz girişlerinde durgunluk
yaşanana kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder