Eveet.
Geldik yine dalgalı günlere.
Tam
“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” türküsünü söyleyeceğimiz günlerdeyiz. Çiğdemler
bu sene inanılmaz güzel. Her yer sapsarı.
Ama
ekonomide havayı kara bulutlar kapladı. Dolar
aldı başını gidiyor. Bankaların likidite ihtiyacını gösteren Merkez Bankası’nın net piyasa fonlama miktarı 61,2 milyar
lirayı geçti. Hatırlamakta yarar var. Bu miktar, FED’in parasal
sıkılaştırma kararını açıkladığı Haziran 2013 tarihinde 30 milyar liradan azdı.
Yanı
sıra, CDS’ler (yabancıların risk algılama göstergesi) 110’lu seviyelerden
210’lu düzeylere çıktı. Dahası Citibank, Akbank’taki hisselerini zararla
satarak ortaklığını bitirdi. İhracat ve sanayi üretimi verilerinde düşüşler
yaşanıyor. İstihdam verilerinde tanım değişikliği yapılarak işsizlik artışının
boyutu gizlendi. Bütçe içi göstergeler şimdilik iyi ama bütçe dışında neler
oluyor, ne kadar risk birikiyor tam olarak bilen yok.
Aslında
FED’in faiz yükselteceği beklentisi olmasa piyasalar bu kadar tepki vermezdi. Seçimlerin
sonucunu beklerdi. Faiz yükselince, bizdeki sıcak paranın yerinde durmayacağı
biliniyordu. Bir anlamda imam ile cemaat arasındaki ilişkiyi hatırlatan durum
söz konusuydu. Normal olan, FED faiz artırırken sıcak paraya boğulmuş bir
ekonominin merkez bankasının bağırsaklarına hâkim olmasıydı.
Ancak durum tam bunun
tersine bir gelişme izliyor.
Siyasilerin
Merkez Bankası’na faiz indir baskısı her geçen gün artıyor. Ama hangi faiz? Politika faizi mi yoksa
koridorun üst bandı mı? Siyasetçi artık politika faizindeki indirimleri
yeterli bulmuyor. Yanı sıra koridorun üst bandını da dikkatle izliyor. Kendi
açısından haklı ve mantıklı bir yaklaşım.
Burada
yanlış TCMB’nin. Şimdiye kadar, piyasaya
üst bant, politikacıya politika faizi söylemiyle idare ettiler. Ama işler artık
sıkıştı. Böylesi karmaşık, anlaşılması zor tekniklere son vermek lazım.
Doğrudan kısa vadeli politika faizi gibi basit ve hepimizin kolayca
anlayabileyeceği bir politika seçeneğine geçmekte büyük yarar var. Böylelikle
fiyatlama kararı alan ekonomik ajanlar da rahatlayacak ve TCMB’nin ne demek
istediğini daha kolay anlayacaklar. Kendi fiyatlama kararlarını alırken, Merkez
Bankası’na bakarak karar vereceklerdir. Böylelikle
Banka beklentileri daha sağlıklı yönetebilecek ve kredibilitesi yükselecektir.
Bu
arada eğer gerekiyorsa, gıda ve enerji fiyatlarını etkileyemeyen Banka,
enflasyon hedeflemesinde TÜFE’yi değil çekirdek endekslerden birisini de hedef
olarak seçebilir. Bunlar için çok geç sayılmaz. Daha yılın başındayız.
Böylesi
yapısal kararlar yerine dolar depolarında uygulanan faizleri düşürmek, piyasaları
sakinleştirmekte bir yere kadar etkin olur. Dahası seçimler arifesinde sık sık
siyasi istikrar demeçleri vererek yabancıların risk algılarını değiştirmek de çok
kolay olmayacak.
Çünkü Türk tipi başkanlık
gündemli bir seçimde, başbakan ile siyasi hayatı üç dönem kuralı nedeniyle
bitecek olan başbakan yardımcısının vereceği mesajlar piyasayı ikna etmek için
yeterli olmuyor. Piyasalar bunların yerine, uzun zamandır ağızlarda pelesenk
olan yapısal reformlar konusunda bir şeyler duymak istiyorlar.
Örneğin,
sıcak paranın akılcı yönetimi, kayıt dışılıkla mücadele ve hükümetlerin
ekonomiye günlük müdahalesini minimize edecek reformlara yönelik işaretler
görmek istiyorlar.
Umut
fakirin ekmeği. Beklemekten başka elimizden ne gelir ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder