Piyasalar yarını heyecanla bekliyor. TCMB’nin siyasi
baskılara direnip faiz indirmeyeceğini düşünenler kadar tersini öngörenler de
var.
Başlığın tırnak içindeki bölümü bana ait değil. Bir
televizyon programında söylendi. Söyleyen kaynağını hatırlayamadı. Ama çok
doğru ve acı bir söz.
Ne demek istediğimi açıklamadan önce gelin UYP, Uluslararası Yatırım Pozisyonu nedir,
kısaca hatırlayalım. TC Merkez Bankası, ülkenin döviz hareketlerini izler.
Yurt dışıyla yapılan her türlü mal ve hizmet alım satımını bankalardan ve
gümrüklerden takip eder. Yanı sıra hisse senedi, tahvil gibi dövizli portföy
yatırımlarını, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını, alınan ve verilen tüm dövizli kredileri ödemler
dengesi tablolarında izler ve yayımlar. Bu veriler bir aylık veya bir yıllık
olarak yapılan işlemleri gösterir.
UYP ise bu akım
verilerin toplamının yani stokun göstergesidir. Bir yanda ülkedeki tüm
kesimlerin döviz varlıkları diğer yanda da döviz yükümlülükleri yer alır.
Varlıklar ile yükümlülükler arasındaki fark net UYP pozisyonudur. Varlıklar fazla ise ülkenin döviz alacağı,
yükümlülükler fazla ise döviz açığı yani borcu var demektir.
2014 yılı sonu
itibariyle Türkiye’nin döviz açığı 431,2 milyar doları geçti. Milli
gelirinin 53’ünden fazlasına karşılık gelen bu rakamın önemi ne yazık ki tam
olarak anlaşılamıyor.
Belki anlaşılmasına bir katkısı olur düşünceciyle aşağıdaki
grafiği hazırladım. Grafikte, 1996-2014
arsındaki dönemde, yabancıların hisse senedi, tahvil gibi portföy yatırımları
ile Türkiye’de açtıkları mevduat hesaplarının toplamının, yani dar tanımlı
sıcak paranın, net UYP açığına oranı görülüyor.
Diğer bir deyimle, grafik ülkenin döviz açığının ne kadarı
sıcak paradan kaynaklandığını gösteriyor. Aslında
çok açık bir mesaj veriyor. Ne zaman sıcak para artarsa kırılganlık o kadar
büyüyor. 1999 sıcak paranın açığa oranı tarihi rekor kırmış yüzde 60’a
ulaşmış. Ardından 2001 Krizi patlak vermiş, sıcak para kaçmış. 2006 yılında
oran yüzde 45’lere çıkmış 2009 Krizi ekonomiyi vurmuş, sıcak para yine azalmış.
Şimdi, 2014 yılı
sonunda gelinen nokta 1999 yılından sonraki en yüksek oran, yüzde 53. Yani
ülke döviz yükümlülüklerinin yarısından fazlası hisse senedi, tahvil ve mevduat
yatırımları için gelen dövizlerden kaynaklanıyor. İstedikleri anda hemen satıp
gidecekler. Gitmemeleri bir tek şeye
bağlı: yüksek getiriye. Diğer ülkelerde elde edebileceklerinden daha yüksek
getiri sağlanamazsa burada çok fazla durmazlar.
Tahvilde, mevduatta yüksek getiri ne demek? Yüksek faiz mi?
O zaman Merkez Bankasının fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrar da
önemli demesinin, kurları dikkate almasının nedeni burada yatıyor.
Ayrıca, ülkenin döviz
dengesini bu hale getiren de Merkez Bankası değil. Kambiyo rejiminden Hazine,
yani hükümet sorumlu. Nasıl olacağına orası karar veriyor. O zaman sıcak
paraya bu kadar yol verdikten sonra şimdi faiz düşürmekten olabildiğince uzak
duran Banka’yı eleştirmenin bir anlamı yok.
Bu bağlamda, eğer bağımsız karar alabilecekse TCMB yarın
faiz indirmeyecektir.
Ne yarın ne de daha sonra. Ta ki sıcak paranın etkisi
azalana kadar bu böyle devam eder. Bir emir alma işi varsa, ki fiilen mümkün değil, o dışarıdan,
yabancı yatırımcılardan gelecektir. Gelirimiz düşerse biz de kaçarız derlerse
çarşı karışacağından, kimse seçim öncesi bu riski almak istemez.
Merkez bankasına acıdım. Yazık, günah keçisi yaftasını yemiş, hergün yakılacak, şamarlanacak.
YanıtlaSilFaizi düşür baskısı sonucunda her seferinde dolar fırlıyor, nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Peki doları fırlatmaya yönelik bir baskı olan faiz indiriminde neden ısrar ediliyor?