Ailelerin borçluluğu
başlığını, çok tartışılan ve bilinen bir konu olmasına rağmen tekrar ele alma gereği
duydum.
Çünkü bazı yorumcular “Borçları
var ama varlıkları da var. Veya Amerika’da da hane halkı borçlu. Hem de onların
borçları, varlıklarından daha fazla. Bizde öyle değil.” gibi, bana anlaşılmaz
gelen görüşlere sahipler.
Öncelikle rakamlara
bir göz atalım.
Merkez Bankası
Finansal İstikrar Raporlarında, 2013 yılından bu yana yer alan hane halkının yükümlülükleri
verilerini içeren tablo aşağıdadır. Görüleceği üzere 3,5 yıl önce 359 milyar
lira olan toplam yükümlülükler, yüzde 39 artışla 500 milyar liraya ulaşmış.
Mart 2017 itibariyle,
toplam borçların yüzde 38’i konut alımı, yüzde 3,5’ğu taşıt alımı için alınan
kredilerden. İhtiyaç ve bireysel kredilerin toplam içindeki payı yüzde 55’ten
fazla. Buna, bankaların varlık yönetim şirketlerine devrettikleri alacakları da
eklerseniz, konut dışı krediler yüzde 60’a yaklaşıyor.
Gelelim yapılan
yorumların doğruluğuna.
Ancak borçların yüzde 60’ına yakınını oluşturan
ihtiyaç+diğer ve bireysel krediler ile kredi kartları ile varlık yönetim
şirketlerine olan borçlar için durum çok farklı. Yaklaşık 300 milyar
liralık borcu olanların bırakın ellerinde varlık olmasını, doğru dürüst
gelirleri bile yok.
Asıl sorun da bu borçlularda
zaten. Borç sarmalının içine düşen ve ödemekte çok zorlanıyorlar. Bunlar, TÜİK’in gelir dağılımı verilerinde
kullandığı yüzde 20’lik gelir dilimlerine ayırdığımızda, en az geliri olan
yüzde 60’lık kesim.
Gittikçe derinleşen bu
yara, ekonomide karar alıcıların üzerinde düşünüp, acil çözüm bulmaları gereken
konuların başında geliyor.
Öte yandan bizde
hanehalkı, ağırlıklı olarak bankalara borçlu. Ancak son 3,5 yılda en fazla
artış finansman şirketlerine ve varlık yönetim şirketlerine olan borçlarda.
Gelelim bu borçların Amerika ve diğer gelişmiş ülke
rakamlarıyla karşılaştırılmasına.
Doğrudur. Sanayileşmiş
ekonomilerde de derin bir borç sorunu var. Ekonominin tüm kesimleri gibi haneler
de aşırı borçlu. Ancak çok önemli bir farkı, nedense kimse gündeme getirmiyor. O ülkelerde hane halkının borçlarının neredeyse
yüzde 90’ı mortgage yani uzun vadeli konut kredisi borçları. Diğer bir
deyimle, borçlar en az 20 yıl vadeli. Hatta
büyük çoğunluğunun vadesi 30 yıla kadar çıkıyor. İnsanlar kredi
taksitlerini öderken zorlanmıyorlar.
Bizde durum tamamen
farklı.
Toplamın yüzde 38’ini oluşturan konut kredilerinin en uzun
vadesi 10 yıl. Karşılaştırma yapılan ülkelerdekinin en kısa
vadesinin yarısı kadar. Doğal olarak, faizler ve kredi taksitleri de ona göre.
Ve çoğu borçlu, taksit ödeyebilmek için
harcamasını kesiyor. Tüketimini azaltıyor. Hayat standardını aşağı çekiyor.
Dahası Türkiye’deki hane halkı borçlarının çoğunluğunun, yüzde
60’ından fazlasının vadesi 2 yıl. Yüksek faizli, kısa
vadeli borçları ödeyebilmek için yapılan fedakarlıklar çok yüksek.
İşte ekonomide yaşanan
sorunun kaynaklarından birisi bu. Dolayısıyla, “Bizde hane halkı aşırı
borçlu değil daha yer var” anlayışı, geleceğe yönelik çözüm üretmek adına sağlıklı
bir yaklaşım olmaktan uzaktır.
Böyle konuşanların
ağzına biber sürmek lazım.
Kaynak: T.C. Merkez Bankası
Hakan bey;Şu an toplumda geçerli olan motto ihtiyacın zannettiğine paran yoksa bile borçla sahip ol,ödeyemez isen ikinci kez sünnetmi edecekler zihniyeti.Yani ahlak gitti!!UTANIYORUM.
YanıtlaSil