Hazine devletin kasasıdır.
Nakit gelirler orada toplanır, oradan harcanır. Eğer devletin iki yakası bir
araya gelmiyorsa, gerekli olan finansman, borçlanılarak, Hazine tarafından
sağlanır. Kısacası devletin nakit ve borç idaresini Hazine Müsteşarlığı yapar.
Kamuda Hazine’nin bu
fonksiyonlarına ortak olduğu söylenebilecek iki kurum daha var: Özelleştirme İdaresi ve Türkiye Varlık Fonu
(TVF). Özelleştirme İdaresi uzun yıllardır, kamu varlıklarını satıp, elde
ettiği gelirlerin önemli bir bölümünü bütçeye aktarıyor. TVF daha çok yeni bir
kuruluş. Borçlanma yetkisi var. Nakit işlemler yapabilecek. Garanti, kefalet
verebilecek.
Ancak bu iki kuruluş, şimdilik,
bütçe dışı işlemlere pek bulaşmadılar.
Bütçe dışı işlemlerin en
başında, kamunun verdiği sözler sonucunda oluşan koşullu yükümlülükler geliyor.
Yani bir koşul oluşmadan Hazine’ye, doğrudan yük olmayan işlemlerdir. Koşula
bağlıdırlar.
İlk ve en eski örnek klasik
garantilerdir. Bunlar KİT, belediye gibi
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının aldıkları dış borçlara verilen garantilerdir.
Eğer onlar ödemezse, verdiği garantinin sonucu Hazine borcu öder, bütçeye ek
yük oluştururlar. Bütçeden para ödenir. Klasik
garanti stokunun toplamı 12,4 milyar dolar, yani yaklaşık 45 milyar lira kadardır.
Hükümet ekonomiyi canlandırmak
amacıyla Kredi Garanti Fonu (KGF)’nu
artarak kullanmaya başladı: Başta ihracat ve KOBİ kredileri olmak üzere,
bankaların verdiği kredilere KGF kefalet veriyor. Bankalara,” borç alanlar
ödenmezse ben kefilim” diyor. Bunu söylerken Hazine’nin arkasında olduğunu, 25
milyar liralık bütçe kaynağının bu amaçla kullanılabileceğini söylüyor.
Bankalar kredi verme yarışına girdiler ve en son telaffuz edilen rakam 120-140
milyar lira arası bir değere ulaştı. Kamu otoriteleri, bunun yüzde 10’nun batak
olması durumunda, bütçeden ayırdıkları kaynağın yeteceğini düşünüyorlar.
Bu varsayımın ne kadar yerinde
olduğunu da zaman gösterecek.
Yukarıda bahsedilenler şu anda yürüklükte
olanlar. Bir de konuşulan yeni bir hazine garantisi daha var. Haberlere
bakılırsa işçiler, işverenin kıdem
tazminatını yatırmaması durumunda devletin devreye girmesini ve bunun için
Hazine garantisi verilmesini talep ediyorlarmış. Onlar da haklı.
Emeklerinin, alın terlerinin karşılığını istiyorlar.
Yapılan hesaplara göre, eğer
taslak bu haliyle geçerse, beş yıl sonra kurulması düşünülen kıdem tazminatı fonunda 185 milyar liralık birikim
olacakmış. Bunun ne kadarının Hazine’ye yük olacağı, doğal olarak, şimdilik
bilinmiyor. Tasarının TBMM’den nasıl geçeği de belli değil.
Ancak, izninizle, koşullu
yükümlülüklerin büyüklüğünü görebilmeniz için sadece bu yazıda bahsi geçen
garantileri toplayacağım. Bulduğum rakam
815 milyar lira.
Aman yanlış anlaşılmasın. Bir daha altını önemle çizeyim. Bunlar, adı üstünde, koşullu yükümlülükler. Şartlar
oluşunca Hazine’ye yük olacaklar. Ve daha önemlisi tüm toplamın yük olacağı
gibi bir sonuç çıkarılmamalı. Sözleşmelerin içeriği neyi kapsıyor? Hangi
şartlarda ödeme yapılacak? Benzeri
sorulara kesin cevap bulunmadan, olası yük miktarını belirlemek mümkün değil.
Bilmemizde büyük yarar var. Çünkü sonunda ödemeler bizim vergilerimizle yapılacak.
Sadece bizim nesil değil,çocuklarımız ve torunlarımız şu anda soyulmuş ve zorla borçlandırılmış durumdayız.Yapanlara hakkımı helal etmiyorum.Ama onlar nanik yaparak bizim a... dwfjkdfkcvnvö ......
YanıtlaSil